bursagorus.com.tr

FETÖ gitti ama başkaları geldi

GÜNDEM

Bursa Barosu Başkanı Metin Öztosun, yargıda FETÖ’den boşalan yerleri başka yapıların doldurduğunu belirterek “Başka cemaatler yerleşiyor. Bu doğru bir şey değil” değerlendirmesinde bulundu.

Haber: N. Nuri Yavuz

Türkiye Barolar Birliği’nde (TBB) başkanlığa Erinç Sağkan geldi. Sağkan yönetimine Başkan Yardımcısı olarak giren Gürkan Altun, Bursa Barosu Başkanlığı’ndan istifa etti. Altun’un istifası sonrası boşalan başkanlık koltuğuna yönetim kurulunun kararıyla başkan yardımcısı Metin Öztosun oturdu. Baro’da ziyaret ettiğimiz Başkan Metin Öztosun ile göreve geliş süreci, elektrik zamlarına, arabuluculuk ve yargıda cemaat yapılanmaları üzerine konuştuk.

Bursa Barosu’nda ne zaman görev almaya başladınız?

Ben, 2016’da 15 Temmuz darbe teşebbüsünden sonra yapılan ilk genel kurulda Gürkan Altun listesiyle Bursa Barosu yönetiminde yer aldım. Bursa Barosu, olağanüstü ve çok ağır şartlar altında devraldık. Terör o günlerde çok yüksek oranda artmıştı. Akabinde (2017) Anayasa Referandum süreci başladı. O süreçten itibaren Baro’da aktif görev aldım.

Yine başkan yardımcısı mıydınız?

O dönem Baro saymanıydım. Aynı zamanda da Anayasa Komisyonu Başkanlığı görevini verdiler. O başkanlık görevi kapsamında da dönemin Başbakanı Binali Yıldırım tarafından Meclis’e sunulan Anayasa Taslağı konusunda çalışmalar yaptık.

Anayasa sürecinde neler yaptınız?

Önce teklifi inceledik ve sonra halkı bilgilendirmek için toplantılar, açık oturumlar, TV programlarına katıldım. Açıkça ‘Hayır’ dememekle beraber çok olumsuz gördüğüm anayasa süreciyle alakalı görüşlerimi beyan ettim. Çarşı Pazar dolaşarak vatandaşımıza anayasal süreçler hakkında bilgilendirme yaptık. O referandum, ‘Evet’ ile sonuçlandı. Ama ben kişisel olarak Demokratik Parlamenter Sisteme inanıyorum. O zamandan itibaren her platformda sistemin doğru olmadığını, kuvvetler ayrılığını zedelediğini; ekonomik, sosyal ve politik krizlere sebep olacağı konusunda uyarılarda bulundum. Bu uyarıları defaten tekrar ettim. Sonrasında ülke birkaç kere de mini krizler yaşadı. Bu süreçlerin sonunda Bursa Barosu 2018’de yine seçime gitti. Genel Kurul, görevi yine bize tevdi etti ve ben, yine Gürkan Altun yönetiminde yer aldım. Ve Baro Başkan yardımcılığı görevi bana tevdi edildi. Sonrasında ülke genel ve yerel seçimler geçirdi. O seçimlerde de biz aktif olarak görev aldık. Vatandaşın iradesinin sandıklara etkin yansıması, herhangi bir usulsüzlük şüphesinin oluşmaması için tüm Türkiye’deki avukatlarla beraber Bursa Barosu da etkin görev aldı. Bunlar topluma yansıyan kısımları, baroculukta da avukatlarla alakalı türlü faaliyetlerde bulundum.

2020 yılında genel kurul yapamadınız. O süreç de çok tartılmıştı. Biraz açar mısınız bu konuyu?

Bütün siyasi partilerin genel kurulları yapılırken salgın şartları bahane edilerek, hukuksuz bir şekilde engellendi. Bunun sebebi de çok açıktı; ekim ayında biz seçimlerimizi yapsaydık Aralık ayında Türkiye Barolar Birliği (TBB) genel kurulu yapılacaktı. Metin Feyzioğlu yönetimine hukukun yanında yer alamaması kaynaklı yoğun bir öfke ve tepki vardı. Bu tepkiyi ötelemek ve Metin Feyzioğlu’nun görevde kalmasını sağlamaya yönelik adım atıldı. Avukatlık Kanunu’nda ve delege sisteminde bir takım değişiklikler yapıldı. Ve genel kurullarımız yaptırılmadı. Bu sayede de TBB genel kurulunu yapamadık.

Delege sisteminde nasıl bir değişiklik oldu?

Önceki delege sisteminde her baronun avukat mevcuduna göre delege sayısı vardı. Ve TBB genel kurulu da bu sisteme göre yapılıyordu. Bursa Barosu’nun 12+1, 13 kişiden oluşan delegemiz vardı. Ki mevcudumuza göre 18’e çıkması gerekiyordu. Ama ‘o çoklu baro’ dediğimiz ve bizim Ankara’da 24 saat barikatta kaldığımız ve direndiğimiz yasayla geçen hükümler gereği bizim delegemiz birden bire 3+1; 4 kişiye düştü. Biz, 5 bin kişilik bir Baro olarak daha sonra kurulan Gümüşhane, Bayburt gibi 35’er kişilik baroların delege sayısıyla aynı seviyeye getirildik. Amaç mevcut yapıyı korumak ve tepki duyulan yönetim devam etmesinin sağlanmasıydı.

O dönemde Barolar kamuoyunda hedef gösterilmiş ve avukatlık ücretleri de tartışılmıştı. Bu konuda ne düşünüyorsunuz?

Biz, hukukun üstünlüğünden yana tavır alan bir baroyuz. Birçok baro da böyledir. Avukatlık mesleği yargının, 3’lü sac ayağından biridir. Yargı; iddia, savunma ve sav üçlüsünden oluşuyor. Bu üçlü sac ayağı içerisinde bağımsız olan tek kurum avukatlardır. Avukatlar maaşlarını ve ücretlerini vatandaştan alır. Kamusal vekalet işi olan avukat sayısı çok değil. Karakterimiz özgürlük üzerine kuruludur. Ama cumhuriyetin temel niteliklerini ve demokratik, laik, sosyal, hukuk devletini savunmak, hem bizim faaliyet alanımız olan hukuk sebebiyle hem de avukatlık kanunumuzda 76 ve 95’inci maddelerdeki hükümlerin bize yüklediği vazifeler sebebiyle görevimizdir. Bu bizim varlık sebebimizdir. Molierac’ın ünlü bir sözü var; ‘Görevimizi yaparken kimseye, ne müvekkile, ne hakime, hele ne iktidara tabiyiz. Bizim aşağımızda kişilerin varlığı iddiasında değiliz. Fakat hiçbir hiyerarşik üst de tanımıyoruz.’ Bu nedenle cübbelerimizde düğme ve cep yoktur. Aldığımız ücretler yaptığımız işin karşılığında aldığımız, onur ücretleridir. Bu, tarihsel perspektifiyle de böyledir. Onurumuza uygun ücretler alırız. Bu ücretler, bizi köle yapmaz. Ne müvekkilimizi ne de iktidarları bizim efendimiz yapmaz. Biz, her zaman mesleğin doğasından kaynaklı bu duruşu sergileriz.

Bursa Barosu hakkında neler söylersiniz?

Bursa Barosu, 1909’da kurulmuş ve Osmanlı’dan devraldığımız bir kurumdur. Aydınlanmacı bir kurumdur. Bunu da kuşaktan kuşağa bir bayrak yarışı şeklinde devam ettiriyoruz. İlk başkanlarımız arasında muhteşem Kuvayi Milliye destanına katılanlar var. İlk Meclis’te görev almış; milletvekilliği ve bakanlık yapmış baro başkanlarımız var. Onlar yılmaz cumhuriyet savunucusu olan hukuk adamlarıdır. Biz de böyle bir hukuk kurumunun başındayız.

Başkanlığa gelişiniz hakkında bilgi verir misiniz? Burada itiraz ettiğiniz yasanın yeni hükmünün de bir etkisi oldu sanırım?

Seçim 2020’de yapılmayınca Ekim 2021’de yapılması gerekiyordu. O tarihte tekrar Gürkan Altun başkanlığında bir listeyle genel kurula gittik. Genel kurulumuz yine büyük oranda bir teveccühle bizi göreve getirdi. Bizim duruşumuzu, itiraz edişimizi ve demokratik, laik, sosyal, hukuk devletinden yana olan tavrımızı destekledi. Yeni yönetim bana tekrar başkan yardımcılığı görevini tevdi etti. Ve biz, TBB seçim süreci için çalışmalara başladık. TBB’deki mevcut anlayış, tüm engellemelere ve çarpık delege sistemine rağmen değiştirildi. Erinç Sağkan başkanlığa geldi. Avukatlar kamuoyunun talebi yoğun baskısı üzerine Gürkan Altun da Başkan yardımcısı olarak TBB yönetimde yer aldı. Aslında kendisi girmeyi düşünmüyordu ki adı, TBB başkanlığı için de geçiyordu. Aynı anda iki görevi sürdürmek teknik olarak mümkün olmakla beraber etik olarak doğru bulunmadığı için Gürkan Altun, Bursa Barosu başkanlığından istifa etti. Daha evvel olağanüstü genel kurula gidilebiliyor veya başkanvekilliği yapılıyordu ama bizim direndiğimiz avukatlık kanunundaki yeni hüküm gereği boşalan başkanlık makamı, yönetim kurulu tarafından belirlenebiliyor. Bu kapsamda yönetim kurulumuz oy birliğiyle kalan süreyi tamamlamak üzere beni, başkanlık görevine layık gördü. Ekim 2022’deki olağan genel kurulumuza kadar da bu bayrağı sürdüreceğim. Yasa gereği çift yıllarda genel kurul yapılması gerekiyor.

Buradan güncel konulara gelelim. En son elektrik zamlarına karşı itirazınız oldu. Bu konuda bize bilgi verir misiniz?

EPDK, tarifelerin güncellenmesi konusunda yılbaşında bir karar aldı. Devlet, yüzde 36,6 oranında yeniden değerlendirme oranı verdi. Maksimum bu sınırda ücret artışları gerçekleştirildi. Emekli maaşları ve kamudaki diğer personeller için. Özel sektörde de ücretlere maksimum bu kadar bir artış yapıldı. Bunun çok üzerinde yüzde 128’e varan oranda bir elektrik zammı, sosyal hukuk devletinde hiç olmayan bir uygulamadır. Bir de elektrik üretim şirketlerinden çıkışı ve elektrik dağıtım şirketlerine ulaştığı andaki maliyeti de bildiğimiz için bu olağanüstü yükün vatandaşın üzerine yüklenmesinin ve bunun EPDK kanalıyla bu şekilde düzenlenmesinin hukuka aykırı olduğundan bahisle dava açtık. Bizimle aynı günde yaklaşık 10 baro ve Türkiye Barolar Birliği de dava attı. Yargı, doğru bir tarife düzenlenmesi için bunu iptal edebilir. Bu aslında geri adım atamayan iktidarın da önünü açar. Çünkü bazen iktidarlar, muhalefetin baskısıyla adım atmak istemeyebilir. Yargı, bu tür tıkanıkları da açar.

Siz de bir arabulucusunuz. Arabuluculuğu, hukukunun piyasalaşması olarak görüyorum. Siz bu konuda ne düşünüyorsunuz? Neden Barolar buna itiraz etmedi?

Ben de sizinle aynı kanaatteyim. Kurumsal olarak biz, zorunlu arabuluculuk sistemine karşıyız. Ben, kişisel olarak arabulucuyum ama hiç yapmadım. Arabulucu olmamın nedeni de bu işin avukatlar dışındaki bir meslek grubuna verilmemesiyle alakalıdır. Arabuluculuğun, avukatlar dışındaki bir başka mesleğe açılmaması ve sahiplenmek adına arabulucu oldum. Ama ben ve ortağım arabuluculuk yapmıyoruz. Prensip olarak zorunlu arabuluculuğa karşıyım. Uzun süredir de arabuluculukta zorunlu avukatlığın gelmesi için uğraşıyoruz. Özellikle işçi-işveren uyuşmazlıklarında güçsüz işçinin yanında mutlaka zorunlu olarak bir avukat olması lazım. Zorunlu arabuluculuk kaldırılmalı. Bu, devletin adalet sistemini özelleştirmesi manasına geliyor. Kişisel olarak kamusal olmayan eğitime ve sağlığa karşıyım.

Arabuluculuk istatistiklerini takip ediyor musunuz? Bir başarı var mı?

Takip ediyoruz. Bakanlığa göre bir başarı var bize göre yok.

Dünyada örneği var mı?

Arabuluculuk ticaret hukukunda olabilir. Çünkü iki tarafta tacirdir ve eşittir. Eşit şartlar oluşabilir. Dünyada zorunlu olduğu çok ülke yok. Çoğunlukla ihtiyari. Biz de zaten bu kültür de yok. En başlanmayacak yerden işçi-işveren uyuşmazlıklarından başlandı. Çünkü çok fazla sorun var. Devlet, dosya eritmek için bunu arabuluculuğa havale etti.

Boşanmalara da uygulanacak sanırım?

Aile hukukuna geldiğinde laiklik ilkesini zedeleyecek hale gelebilir. Bu, postmodern kadılığa yol açabilir. Ve çift hukukluğa neden olabilir. Zorunlu arabuluculuk kaldırılması talebimiz her zaman günceldir ve her fırsatta dile getiriyoruz.

Avukatlar, bu işi çok kolay benimsediler. Fazla itiraz eden de olmadı. Meslektaşlarınızın bu işe çok kolay adapte olması normal mi?

Meslekte uzun yıllardan bu yana nicelik problemi var. Her yıl 500 stajyer geliyor. 5 bin üyemiz var ve her yıl yüzde 10 büyüyoruz. Bu nicelik problemi bir süre sonra iş sorununu da ortaya çıkarıyor… Arabulucuları biz denetleyemiyoruz. Çünkü bize bağlı değildir. Onlar direk bakanlığa bağlı. İş hukukundaki arabuluculuk, aslında sermayenin bir dayatmasıdır.

Son olarak FETÖ konusundaki görüşlerinizi almak isterim. Yargıda durum nedir?

FETÖ’nün yargıda olup olmadığını bilen devlettir. Onun varlığını bilmiyorum ama şu bir gerçek ki bir yapı boşaldığı zaman yerine başka bir yapı geliyor. O boşluğu başka yapılar dolduruyor. Bizim kulağımıza gelen, söylenen ve sahada gözlemlediğimiz; boşalan yerleri başka yapıların doldurduğudur. Bunlar evriliyor ve başka yapılara dönüşüyor. Başka cemaatler yerleşiyor. Bu doğru bir şey değil.

Peki, FETÖ davaları ne aşamada?

Çoğu, istinaf ve temyiz aşamasında bulunuyor.

Dava süreci biraz sulandırıldı mı sizce?

Evet. Bir cezacı olarak baktığım zaman delil sistemi, ceza yargılamasına çok aykırı. Ceza yargılamasının içerisinde olmayan iltisak denen bir kavramla yargılama yapıldı. Kamuoyunda genel kanı insanların bir çoğunun mağdur edildiği ve haksız yere tutuklamalar olduğu yönündedir. Yani bizatihi darbeye kalkışanlar belli zaten ama bankaya para yatıran, çocuğunu okula veya kursa gönderen, gazeteye abone olan gibi kişilere yönelik haksız kararlar verildiğine yönelik yoğun bir kanaat var. Bu kanaat, hukuk camiasında da var. Vicdan yaralayan bir şeydir bu. Sapla saman birbirine karıştı.

Sıradaki Haber
Sitemizden en iyi şekilde faydalanmanız için çerezler kullanılmaktadır.