bursagorus.com.tr

Bursa Löder'den Bakanlığa Çağrı: MRD Testlerini Yapabilmeliyiz

SİVİL TOPLUM KURULUŞLARI

Bursa Lösemili Çocuklara Yardım Derneği (Bursa LÖDER) Yönetim Kurulu Başkanı Prof. Dr. Adalet Meral Güneş, lösemili çocuklar ve erişkinler için hayati öneme sahip olan kemoterapi sonrası minimal kalıntı hastalığının (MRD) ne düzeyde olduğunu belirleyen testlerin Türkiye’de yapılabilmesi için Sağlık Bakanlığı’na çağrı yaptı: Türkiye’nin bu testler için merkez kuracak yetişmiş insan kaynağı da mali gücü de var.

Haber: N. Nuri Yavuz

Uluslararası araştırmalara göre kanser, ülkemizde ve dünyada ölüm nedenleri arasında ikinci sırada yer alıyor. Hatta bazı ülkelerde ilk sırada bulunuyor. Özellikle de kan kanseri veya kemik iliği kanseri olarak bilinen lösemi ise çocuklarda etkili oluyor. Lösemili çocuklar için dünyada olduğu gibi Türkiye’de ve Bursa’da da birçok sivil toplum kuruluşu önemli çalışmalar yapıyor. Bursa LÖDER, kentimizde lösemili çocuklara yönelik yaptığı hizmetlerle öne çıkıyor. Bursa LÖDER Yönetim Kurulu Başkanı Prof. Dr. Adalet Meral Güneş ile ‘Bursa LÖDER’, ‘Lösemi ve nedenleri’, ‘Bursa’daki durum’, ‘Yeni teknoloji ve tedavi yöntemleri’ ile ‘Hematoloji Onkoloji alanında yetişmiş insan kaynağı’ konuları üzerine konuştuk.

Öncelikle Bursa LÖDER hakkında bilgi verir misiniz?

Bursa LÖDER, lösemili çocukların yaşam kalitesini artırmak amacıyla 1994 yılında kuruldu. Ve o günden bugüne kanser hastası çocuklara sosyal, manevi ve maddi destek sağlamak adına amatör ruhla çok profesyonel işlere imza attı. Amatör ruhla çünkü herkes gönüllü hizmet veriyor. Profesyonel çünkü Rahime Gazioğlu Konukevi ile Bursa Uludağ Üniversitesi (BUÜ) Sabahattin Gazioğlu Çocuk Hematoloji, Onkoloji ve Kök Hücre Hastanesi; Bursa LÖDER sayesinde kente kazandırıldı. Ve şehirdeki en büyük sağlık eksiği giderildi. Çünkü Bursa’da böylesi büyük bir merkez yoktu ve kök hücre nakli yapılamıyordu. Eskiden kök hücre nakli için çocukları şehir dışına göndermek zorunda kalıyorduk. Şimdiyse yapabiliyoruz ve başarılı sonuçlar elde ediyoruz. Şuana kadar 80’e yakın nakil gerçekleştirdik. Kemoterapiden fayda görmeyen çocuklar bu nakillerle sağlıklı bir şekilde hayata dönebiliyor. Sadece kanserde değil aynı zamanda doğuştan gelen kalıtsal hastalıklarda, ilaçla tedavi edilemeyen hastalıklarda kök hücre nakliyle tedavi sağlıyoruz. Bu hastane sadece tedavi edici yönüyle değil fiziki koşullarıyla bu alanda yeni uzmanların yetiştirilmesi için eğitime de büyük katkı sağlamış oldu. Konukevi’nde uzaktan gelen hastalarda 60 binden fazla konuklama hizmeti verildi. Bu iki kompleksi Bursa’ya kazandıran Sabahattin Gazioğlu ve ailesine çok candan teşekkür ediyorum. Onların varlığı ve destekleri Bursa’nın sağlığına çok büyük bir hizmet vermiş oldu.

Bağış kabul ediyor musunuz?

Ramazan’da fitre ve zekât gibi Kurban Bayramı’nda da bağış alıyoruz. Bu bağışlarla yapılan kesimlerden elde edilen etleri, tüm yıl boyunca hastalar ve ailelerine iletiyoruz. Çünkü bu hastalıkla mücadelede beslenme çok önemli. Türkiye’de şuanda beslenme koşulları zor. Ayrıca toplanan bağışlardan hastalara yardım kartı vererek dışardan alışveriş yapmalarını da sağlıyoruz. Özellikle Konukevi’miz bağışlarla hizmet veriyor. Buraya verilecek bağışlar direk hastaların kendisine yapılmış oluyor. Bu dernekte herkes gönüllü çalışıyor. Biz, bağışlar ve yapılan yardımlar konusunda çok şeffaf bir derneğiz.

Farkındalık çalışması yapıyor musunuz?

Bursa LÖDER olarak ‘adım adım’ koşularında varız. Bu koşularda Bursalıların desteğini bekliyoruz. Ayrıca Kent Konseyi’nde de varız. Orada ‘Kanser Haftası’ dolayısıyla halka açık bir eğitim programı düzenledik. Ayrıca sosyal medya platformu İnstagram üzerinde ‘Bursa Löder 1994’ hesabımızdan da bu eğitimleri geniş kitlelere ulaştırıyoruz.

Lösemi açısından hastanenizde nasıl bir istatistik var?

Hastaneye yıllık 70-80 civarı yeni tanı konulmuş çocuk geliyor. Bunun yanında nakil için dışarıdan da çocuklar geliyor. Nakil uzun ve zahmetli bir süreç olduğu için şuanda yıllık 13-14 nakil gerçekleştiriyoruz.

Geçen haftalarda yaptığımız bir araştırmada ‘Yüksek Gerilim Hatları’nın çocuklarda lösemiyi 12 kat artırdığına ilişkin bir bilgiyi aktardık. Siz, bu konuda ne düşünüyorsunuz?

Kesin olarak kanıtlanması şimdilik mümkün değil. İran’da bu konuda yayınlar var. ABD ve Avrupa’nın çok sorunu değil çünkü orada yer altından gidiyor. Bu, daha çok gelişmekte olan ülkelerin sorunudur. Dünya Sağlık Örgütü (DSÖ), yüksek gerilim hatlarına yaklaşım sınırının 500 metre olması gerektiğini söylüyor. Ama Bursa’da yüksek gerilim hatlarının sağı ve solu konut, altında ise okul ya da parklar bulunuyor. Bu hatların mutlaka yer altına alınması gerekiyor. Tabi bu, bir ekonomik güçle ve daha önemlisi de yöneticilerin bu konuyu öncelikli hale getirmesiyle ilgilidir. Nasıl ki bugün plastik atıklar için nasıl bir farkındalık oluşmuşsa bu konuda da bir adım atılabilir.

Löseminin öne çıkan nedenleri nelerdir?

Lösemi, sosyo-ekonomik koşulları düşük ailelerin çocuklarında daha çok görülüyor. Çünkü çocuk doğru düzgün beslenemiyor. Tabi ki genetik yapılar da var ama onlar tek başına değil çevre faktörüyle etken oluyor. Örneğin su ve hava kirliliği, tarımsal ilaçlar, radyasyon, manyetik alanlar gibi nedenlerle hastalık tetikleniyor.

Hastalığa yakalanan çocuklarda hayata tutunma oranı nedir?

Genel anlamda kanserli çocuklarda hayata tutunma oranı yüzde 80 düzeyine ulaşmış durumdadır. Lösemilerde durum daha da iyi, bir grupta yüzde 100’e yakın kurtuluş sağlanabiliyor. Yüzde 15’lik bir grubunda hastalık tekrar edebiliyor ama o çocukları da eskisi gibi artık kaybetmiyoruz. Elimizde birçok yeni hedef ilaçlar var. Bunların yanı sıra kök hücre nakilleri ve yeni tedavi yöntemleriyle bu çocukların da büyük bir bölümünün hayata tutunmasını sağlıyoruz.

Tedavi süreci maliyetli mi?

Çok maliyetli bir süreç… Ailesi sigortalı olsun veya olmasın 0-18 yaş grubunda tedavi maliyetini devlet karşılıyor. Uzun süreli bir tedavi olduğu için özellikle dar gelirli aileler açısından geliş, gidiş, konaklama vesaire gibi mali yükleri oluyor. Tabi devlet, hasta çocuğun ailesine kanser aktif tedavisi bitene kadar 2 bin küsur civarında maaş bağlıyor.

Ülke olarak lösemi tedavisinde yeterli teknolojiye sahip miyiz?

Lösemili tedavisinde kemoterapi uygulanıyor ve bunun cevabına bakılması gerekiyor. Verilen ilaçlar hücrelerin ne kadarını yok ediyor görmek gerekiyor. Buna minimal kalıntı hastalık (minimal rezidüel hastalık-MRD) diyoruz. Kemoterapi sonrası minimal kalıntı hastalığı yüksek olan çocuklar ile düşük olan çocuklar arasında hayata tutunma açısından fark var. Yüksek olan çocuklarda hastalığın tedaviye cevapsız kalma riski de yüksek oluyor. Artık çok özel testler var ve milyonda bir hücrenin ölüp ölmediğini görebiliyorsunuz. Bu test yurtdışında yapılabiliyor fakat maalesef ülkemizde yapılamıyor. Sağlık Bakanlığı’nın TÜRKÖK gibi bir yapılaşma kurması gerekiyor. Çünkü bu, hassas ve zor bir test, her yerde yapılamaz. Akredite olunması ve test sonuçlarından emin olunması gerekiyor. Bu testin ülkemizde yapılması için bir merkez kurulmalı. Sadece çocuk değil erişkin lösemilerinde de etkili çünkü hayata tutunmaya en önemli etkiyi yapan faktör budur. Yani tüm dünyada ispatlanmıştır; sağ kalımda en önemli faktör, kemoterapiye verdiğin en baştaki yanıt. Yanıtın başında kalıntı hastalık yüksekse daha farklı ilaçlar kullanılmak zorundadır. Kemoterapiye verilen yanıt orta derece ve düşük kalıntı ise daha az dozda kemoterapi alınabilir böylelikle maliyette düşmüş olur. Türkiye’nin bu test için bir merkez kuracak yetişmiş insanı da mali gücü de var. Biz, bu testler için yurtdışına yöneliyoruz ve yaklaşık 80 bin lira civarında bir maliyeti var. Bu maliyeti herkes karşılayamıyor.

Hematoloji onkoloji alanında insan kaynağı bulabiliyor musunuz?

Bulamıyoruz. Çünkü artık yeni nesil bu alanı tercih etmiyor. Bence tıp ve benzer zor mesleklerin tercih edilmeme nedeni, bilginin değersizleşmesidir. Böyle olunca bir bilene de ihtiyaç kalmıyor. Hekim yaptığı iş karşılığında hak ettiği sevgi ve saygıyı toplumdan göremiyorsa özellikle ölümcül olabilecek riskli alanları seçmiyor. Örneğin cerrahiler; beyin, kal-damar veya genel cerrahi gibi… Kadın doğum bile eskisi kadar tercih edilmiyor. Pediatri eskiden en üst sıralarda oluyordu. Şimdi o bile boş kaldı. Hematoloji onkoloji zaten boş kalıyor. Devletin yapması gereken doktorların sayısını artırmak değil. Sağlık Bakanlığı, TUS ile sayı artırdı. Bu yanlış bir politikaydı. Çünkü bu kadar büyük bir uzman grubu yetiştirecek usta yok. Her yerin kapasitesi belli. Tıp, bir usta çırak ilişkisidir. Uygulamalı bir meslektir. Önünüzde iyi bir lider ve hoca vardır ve ondan öğrenilir. Dolayısıyla bu saygınlığı ve zinciri bozmamak gerekiyor. Çünkü sonunda bilgisiz ve deneyimsiz doktor grubuyla karşı karşıya kalırsınız. Ve sağlık sorununuz çözülmez.

Sıradaki Haber
Sitemizden en iyi şekilde faydalanmanız için çerezler kullanılmaktadır.