bursagorus.com.tr
2022-03-22 09:13:16

Bursa’nın Markası: Uludağ

Ferruh Varanoğlu

22 Mart 2022, 09:13

Muhtemelen 2022 yılının son kar yağışlı günlerini yaşıyoruz. Her ne kadar İklim Değişikliği, Çevre hassasiyeti ve Küresel Isınma sorunları Dünya’nın bundan sonraki gündemine sık sık gelecek olsa da “Herkes kendi kapısının önünü süpürmekle mesuldür” sözüyle yola çıkmanın doğru olduğunu düşünenlerdenim.

Bursa’nın markası “Uludağ” çok kişi için o kadar çok şey ifade eder ki, insan kaç yaşına gelirse gelsin vazgeçilmezleri, alışkanlıkları ve müptelalığı olduğu değerlere sahiptir. Bir Bursalıya “Bu şehirde sizin için “müptelalık veya hastalık” derecesine ulaşmış, vazgeçilmez olan yerler nerelerdir?” diye sorduğunuzda, alacağınız ilk ya da ikinci cevapta size “Uludağ” der.

Uludağ…

Türkiye’de kış turizminin en meşhur, en bilinen mekânı…

Bursa il sınırları içinde, 2.542 mt. Yüksekliği ile Marmara’nın en yüksek dağı…

Kuzeyindeki Sarıalan, Kirazlı, Kadı ve Sobra yaylalarının ucu bucağı olmayan bir cennet…

Zirvesinde yer alan Kara Tepe altındaki kar çukurunda yaz kış erimeyen karı ile beyaz cennet…

46 tür özel Kelebek türünün yanında, Türkiye’de sadece iki yerde yetişen, biri Uludağ’a özgü endemik tür olan Apollon Kelebeği’nin vatanı…

Heredot’un (MÖ 490-420) yazdığı Heredot tarihi kitabındaki “Olympos” dağı...

Roma İmparatorluğu’nun Hıristiyanlığı seçtikten sonra Uludağ’da 3. yüzyıldan sonra keşişlerin yaşadığı, ilk manastırların ev sahibi...

Bursa’nın fethinden sonraki Türkler tarafından verilmiş ismi ile “Keşiş Dağı”...

Ve 1925 yılında Osman Şevki Bey’in önerisi ile Bursa Vilayet Coğrafya Cemiyeti’nin kararı ile bugünkü ismi verilen “Uludağ”...

Yazılacak ve incelenecek binlerce özelliklerinin sadece bir kaç önemli ayrıntısını belirtmek istedim.

Neden mi?

Çünkü üzerinde karar verilecek olan sosyal alanların, yaşanılan şehirde kime ne ifade ettiğinin önemli olduğunu düşünürüm. Sahipliğini veya kullanım hakkını alacak olmaya niyetlendiğimiz ufacık eşyanın bile geçmişini ve değerini merak edip nasıl bir bedel ödeyip ödemeyeceğimize karar verirken “önce tarihinin değerini mi yoksa günü bugünden başlatarak tarihini görmezden gelerek” ucuza kapatmayı mı düşündüğünüzün o “değer” üzerinde çok önemi vardır.

***

ULUDAĞ KARARI BURSALI’NIN HAKKIDIR

Aslında uzun zamandan beri var olan fakat son günlerde yavaş yavaş artık yüksek sesle dillendirilen; Uludağ Milli Parkı'nın yaklaşık 5 bin hektarlık bölümünün milli park statüsünden çıkarılarak “Alan Başkanlığı” adı altında yapılaşmaya açılması görüşü Bursa ve doğal güzelliklerin korunması açısından önemli bir konu.

Uzun zamandır alttan ısıtılan ve bugünlerde istenilen amaca ulaşılması için düğmeye basılan konunun “ağız sulandırıcı” tarafı 5 bin hektarlık bir alanda neler neler yapılabileceğidir...

Hatırlarsanız, bu konu ile ilgili ilk açıklama masum bir başlık atılarak verilmişti;

“Yetki karmaşası ve Statü Çakışması”

Kültür ve Turizm Bakanı Mehmet Nuri Ersoy, Aralık 2021’de; “Uludağ Alan Başkanlığı ile ilgili yasa, ocak ayında kurum görüşlerine sunulacak. Birkaç ay içinde de yasanın çıkacağını düşünüyorum. 2634 sayılı turizm teşvik kanunu değişikliği ile ilgili Orman Bakanlığı’na bağlı tesislerin Turizm Bakanlığı’na geçmesinin önü açıldı” açıklamasını yapmıştı.

Bu karar çıkarsa ne olur?

Önce elimizde bulunanları nasıl kaybederiz buna bir bakalım;

- Uludağ Milli Parkı'nın statüsünün değiştirilmesi halinde milli parkın kaynak değerlerini oluşturan endemik ve bitki çeşitliliği ve Bursa’nın yüzde 90 oranında içme suyunu karşılayan tatlı su kaynakları korunamayacaktır.

- Alan Başkanlığı ile Uludağ ormanlarının su kaynaklarının, endemik bitki çeşitliliğinin yok oluşu hızlanacak, gelecekteki Uludağ eteklerindeki yerleşim yerlerinden başlayarak Bursa’nın da zamanla bugünkü fotoğraflarını tarihe gömecektir.

Kaldı ki biz Bursalılar, Bursa’nın eski fotoğraflarını bulmaya, incelemeye, üzerinde yorum yapmaya ve hayranlıkla izlemeye alışkın insanlardır. Çoğu Bursalının ama işyerinde ama evinde kopyası da olsa “Eski Bursa Fotoğrafları”ndan mutlaka vardır.

- Alan yönetiminden sorumlu tek idare Doğa Koruma ve Milli Parklar Genel Müdürlüğü’dür. Milli park statüsü turizm faaliyetlerine engel bir koruma statüsü değildir. Alan Başkanlığı olması durumunda alınacak kararlar koruma öncelikli olmayıp, yeni turizm aktivitelerini geliştirilmesine yönelik olacaktır. Bu da beraberinde betonlaşmayı, hadi daha açık şekli ile yüksek Otel binalarının yer aldığı “optimum merkez” olarak önünün açılmasını getirir.

- Uludağ Milli Parkı'nın, statüsünün değiştirilmesi halinde "altyapı geliştirme" adı altında parktaki yapılaşmanın önü açılacaktır. Ne Bursalının, ne Bursa dışından Uludağ için gelmiş yerli yabancı Turistlerin, günlerce veya aylarca bu çalışmanın ne tamiratını ne altyapısını bekleyecek tahammülü yoktur. Yıllarca bir denenmişlik ve yaşanmışlık bu tecrübeyi sağlamıştır. Bunları sadece Bursalılar bilir. Dağ yolunun onarıldığı tüm zamanlar dâhil, Bursalı için bir çileden öteye geçmemiştir. Çünkü Uludağ bir Bursalı için şehir merkezindeki herhangi bir semte gidip gelmek kadar alışkanlıktır.

***

YÜKSEK MENFAATİN ANAHTARI: MEDYA GÜCÜ MÜ?

Ankara’da çıkan kanunlara onay verenler, yaşamadıkları şehirler ile ilgili kararlar alırken o bölgenin kimliğini, insanını, değerlerini ve korumacı kültüre sahip olup olmadığını bilmek veya bilmeseler bile araştırma yapmak, hatta daha doğrusu Yerel Yönetim’in kamuoyuna sorarak, yaşayan nüfusun çoğunluğunun kararına göre hareket etmek zorundadır. Uludağ için verilecek karar, en az Bursa için Yerel Yönetimler arifesindeki seçim kadar önemlidir.

Bu arada;

Şunu söylemeliyim. Bu yazıda “rant” kelimesine asla rastlayamayacaksınız. Çünkü bir Bursalı olarak bu şehrin herhangi bir karışına dahi talan edilecek ya da üzerinden menfaat devşirilecek bir hadise olarak bakmam.

Fakat ne yazık ki; sadece bu “Uludağ Alan Başkanlığı” konusunu desteklemek ve planlarını gerçekleştirmek adına Uludağ’da yıllarca oteli olan bir Bursalı ailenin tam da bugünlerde Bursa Basınına bir “Günlük Gazete” kazandırdığını görüyoruz. Tabi kolay değil. Yeşilçam’ın ekmeği de yüz yıl yenmiyor, yetmiyor.

Bugün yarın gazete bayilerinde göreceğiniz bu gazetenin neden çıkarıldığını, bunca meşakkat ve özveri taşıyan “gazetecilik” mesleğinin yanından bile geçmemiş kişilerin neden birden bu işe merak saldıklarını anlamak kolay değil. Özellikle kâğıt ve baskı maliyetlerini karşılamada, Türkiye’de bu mesleğin var olduğundan bugüne kadar en zor zamanını geçiren medyaların çoğunun el altından satılık olduğu bu dönemde birdenbire bir “Gazetecilik Aşkı” ile yanıp tutuşmanın alamet-i farikası nedir?

“Turizmci” gibi havalı bir unvanın yanına “Medya patronu” unvanı elbette ki çok yakışır.

Fakat Türkiye’de “Basın” gibi kendinden şerefli bir mesleği sadece güç dayatması için kendi çıkarlarınıza kullanmadığınız sürece bu sektöre emek verenler olarak bize sadece “Hayırlı Olsun” demek düşer.

Ancak;

Bu meşakkat “Uludağ Alan Başkanlığı” için ise zaten yaşar ve görürüz...

***

NE BURSA, NE ULUDAĞ SAHİPSİZ...

Alinur Başkan, Bursa’da görevi devraldığının 400. gününde yayınladığı ‘Manifesto’nun bir kısmında şöyle diyordu;

“İşte tüm bu değerleri ve nice güzellikleri ile Bursa bir emanettir ve emanetimiz dediğimiz şehrimize liyakatle sahip çıkmak zorundayız. Kirlenmeyeceğiz, kirletmeyeceğiz ve kirletenlere asla izin vermeyeceğiz. Kontrolsüz büyüme, rant sevdası, moda akımların esiri olarak zihnimizi ve ilişkilerimizi kirletmeyeceğiz. Artık binaların göklerle ilişkimizi kesmesine izin vermeyeceğiz. Bina yapmak için değil, Bursa’yı mamur etmek için bir imar politikasını kesinlikle hâkim kılacağız. Çocuklarımıza bina gölgesi yerine, çınar gölgelerinde bir Bursa bırakmak zorundayız. Bursa’ya yakışan budur. Esen rüzgârımızın sesini, çocuklarımızın neşesini, birbirimize söylediklerimizi duymamızı engelleyecek kirliliklere asla izin vermeyeceğiz.

Evet Başkan...

Bursa göreve getirdiğinde nasıl güveniyorsa, size aynı güvenini devam ettiriyor...

Sizden duyduğum bir cümleyi de okuyucularımızla paylaşmak isterim;

“Uludağ’ı sadece belli gelir grubunun gittiği bir yer olmaktan çıkarmamız gerekir. Bursa’da yaşayan herkesin rahatlıkla gidebileceği, her gelir grubuna hitap eden, bir portakal suyunun ve bir ayranın 50,00 TL olmadığı bir Uludağ yapacağız.”

Sitemizden en iyi şekilde faydalanmanız için çerezler kullanılmaktadır.