bursagorus.com.tr
2022-05-24 05:00:00

Türkiye 2022 Kısa Gündem Analizi

Sedat Yalçın

24 Mayıs 2022, 05:00

2022 yılı önceki yıldan devraldığı gündem maddeleri ile beraber sürekli içeride ve dışarıda ekonomik ve siyasal sorunların tartışılıp yönetilmeye çalışıldığı önemli bir yıl olmaya aday gözüküyor. Uluslararası krizlere dayalı siyasi ve ekonomik etkiler her dönemde ülkemizde hissedilmiştir. Türkiye, 3 kıta arasında geçiş ülkesidir. Özellikle mülteci hareketleri, lojistik, enerji ve gıda başlıklarında gelişen kriz ortamları ülkemizi doğrudan etkileyebilmektedir. Bu yazımızda tüm toplumu etkileyen önemli konu başlıkları ile ilgili önce bir durum tespiti yapacağız. Ardından kamuoyu ve uzman görüşlerini paylaşıp son değerlendirmeyi siz değerli okurlara bırakacağız.

***

Ukrayna-Rusya Savaşı: Her iki ülkenin de Türkiye’ye komşu olmaları ve ciddi ekonomik, siyasi ve askeri ilişkilere sahip olmamız, bir anda ülkemizin pozisyonunun ne olacağı konusunda dünya kamuoyunda merak oluşturdu. Türkiye Montrö Boğazlar Antlaşması gereği savaş zamanı boğazlardan savaş gemilerinin geçemeyeceği kuralını işleteceğini tüm dünyaya açıkladı. Ayrıca savaş halindeki iki ülke ile de ilişkilerini canlı tutarak tarafsız bir pozisyonda durma kararı aldı. Hükümetin bu kararı genel olarak tüm kesimlerce olumlu karşılandı. Savaş nedeniyle her iki ülke ile olan yoğun ticaretimiz olumsuz etkilendi. Enerji ve gıda fiyatlarındaki artış ülkemiz ithalatını değer olarak artırdı. Yurt dışı inşaat taahhütleri olan şirketlerimiz ve turizm sektörü her iki ülkeden gelecek talebin düşmesi nedeniyle olumsuz etkilendiler. Ancak turizm sektöründeki ilk üç aylık veriler kayıpların diğer ülke turistleri ile kapatıldığını gösteriyor. Tabii ki bu gelişmede milli paramızın son 4-5 ayda yüzde 100’lere varan değer kaybının da payı çok büyük. Savaşın sona ermesi Türkiye ekonomisi açısından hayati önem taşıyor.

***

Hayat Pahalılığı ve Enflasyon: Birçok sektörde arz-talep dengesinin oluşturulamaması sorunu yaşanıyor. Özellikle tarım ve hayvancılıkta ithal girdiler kaynaklı maliyet artışları üreticileri üretim yapmaktan alıkoyuyor. Ekilmeyen tarım arazileri artıyor. İthalata mecbur bırakan tarım ve hayvancılık politikaları yerine devletin yatırım planlarında önceliği ciddi şekilde tarım ve hayvancılık sektörüne vermesi, kontrollü destekleme, verimlilik artırıcı çalışmalar, sulama projeleri ve 10 yıllık planlamalarla örgütlü, üretim artırıcı çalışmalar acilen öneriliyor. Üretim yetersizliği ve döviz girdilerindeki kur artışları gıda sektöründe ciddi bir enflasyonu da beraberinde getiriyor. Fiyat artışlarını önleyecek en kalıcı çalışma üretim artışıdır. Konut sektöründeki hatalı kredi genişlemeleri konut fiyatlarını hızla yukarı çekiyor. Yapılması gereken konut talebini artırıcı teşvik değil, konut üretimini artıracak desteklerdir. Konut talebi zaten var. Ayrıca vatandaşlık verilmesi karşılığı konut talebi oluşturulması da doğru değildir. Yabancıların en az 5 yıl vadeli Özel Emeklilik Sigortası kapsamına girmeleri için bir bedel alınması daha doğrudur. Para yatırıldığı zaman oturma izni verilmesi, 5 yıl sonra da Türkçe öğrenme ve uyum kriterlerine bakılarak vatandaşlığa alınabilecekleri şeklinde uygulama yapılabilir. Bu durumda suni bir konut talebi oluşmaz ve konut fiyatları da artmaz. Toplumda oluşan vatandaşlık verilmesi karşıtı tepkilerde makul şekilde karşılanmış olur.

***

Suriyeli-Afgan-Afrikalı Göçmenler Sorunu: Güney sınırımızda yaşanan Suriye iç savaşının doğurduğu bir sorun. Suriye ile olan ilişkilerimizi normalleştirmeden Suriyeli göçmenlerin güvenli dönüşleri kolay gözükmüyor. Suriye’nin kuzeyinde Türkiye kontrolündeki güvenli alanlar ülkemizde geçici sığınma statüsündeki yaklaşık 4 milyon civarındaki göçmenin geri dönüşleri için yeterli bir alan olarak düşünülmüyor. Yaklaşan genel seçimler öncesi bu konu özellikle muhalefet partileri tarafından gündemde tutuluyor. Ayrıca Afrika, Afganistan ve Pakistan kökenli kaçak pozisyonunda ciddi sayıda göçmenin ülkemizde demografik yapıyı değiştirecek riskler oluşturdukları iddiaları kamuoyunu ciddi tedirgin ediyor. Özellikle bazı güney illerimizde nüfus dengesinin göçmenler lehine hızla bozulduğu yerel yöneticilerce ifade ediliyor. Bir başka boyut sanayimizin ve tarım kesiminin bu göçmen işgücüne ihtiyaç duymaları ve bu sayede rekabet gücü kazandıkları hususudur. Ayrıca şehirlerin kenar mahallelerinde gettolar oluşturmaları ve toplumsal uyumsuzluk göstermeleri kaynaklı güvenlik sorunları da yine ülkemiz gündemleri arasındadır. Yüzde 100 çözüm gözükmüyor. Yukarıda belirttiğim olumsuz durumları giderecek, uluslararası hukuka uygun ve insani boyutlarını da dikkate alan çözümler aşamalı olarak kesinlikle oluşturulabilir. Siyasi iradenin bu konuda şeffaf olması ve toplumu tartışmalara alan bırakmayacak şekilde sürekli bilgilendirmesi büyük önem arz ediyor.

***

Sisteme Olan Güven Sorunu Aşılamıyor: Bilindiği üzere ülkemiz yaklaşık 20 yıldır tek başına iktidar ortamında yönetiliyor. Bunun son 4 yılı 2017 referandumu ile kabul edilip 2018 yılında yürürlüğe giren Cumhurbaşkanlığı Hükümet sistemi kapsamına girmektedir. İktidarın ilk 10 yılı muhalefetin dahi takdir ettiği yapısal reformların gündeme getirildiği hassas bir dönemdir. AB Katılım Ortaklığı sürecinde ilerlenmesi ile de dış ekonomik ilişkilerde büyük olumlu gelişmeler kaydedilmiştir. Bu sebepledir ki Türkiye, Cumhuriyet tarihinin en büyük Doğrudan Yabancı Sermaye yatırımlarını bu dönemde almıştır. Bu başarılı dönemde ülkemizin demokratikleşme, ekonomik ve sosyal göstergeler ile şeffaflık ve liyakat başlıklarında mesafe alması, çok farklı siyasi yelpazedeki kişi ve gruplarla ülke yararına projeler üretilmesi ve de toplumda kapsayıcı politikalar üretilmesinin çok büyük etkisi vardır. Ayrıca iktidarın mali ve hukuki denetim konularında toplumu rahatlatan bir tutum izlemesi kamuoyunda ve piyasalarda takdirle karşılanmıştır. Bu süreçte alınan kararların istişare ile alınmasına özen gösterildi. Ayrıca kararların bilime ve rasyonaliteye uygun olması, ayrıca da hukuki süreçlere dikkat edilmesi önem arz ederdi. Uygulanan bu hükümet etme şekli 2011 genel seçimlerinden itibaren çok farklı bir sürece girdi. Daha içe kapalı, şeffaflık ve liyakat konularına önem vermeyen bir hükümet etme anlayışı hâkim oldu. Kamu yönetici seçimlerinde liyakat yerine sadakat ilkesi esas alındı. Terör örgütü Fetö’den boşaltılan tüm kamu kadroları maalesef liyakat kuralları dikkate alınmadan oluşturuldu. Ve devletin işleyişini yeterince bilmeyen bu kadrolar elinde devletin hizmet üretme kapasitesi düştü. Kurumsal yapımız maalesef ciddi güç kaybetti. Birçok kurumun kendi görev alanlarında ürettikleri istatistik ve uygulamalara kamuoyu güveni çok azaldı. Yeni Cumhurbaşkanlığı hükümet sisteminden beklenen Kuvvetler Ayrılığı İlkesi gerçekleşmedi. Tam tersine Yürütmenin etkisinde kalan bir yasama ve yargı tablosu oluştu. Yargı sistemine ve mahkemelere güven tarihinin en düşük seviyelerine indi. Yeni hükümet sisteminden beklenen bürokrasinin azaltılması ve kamu hizmetlerinin hızlandırılması amacı, bürokrasinin yetki kullanmaması ve her işte en üst yetkilinin onayını alma adeti de oluşunca işler eskisinden daha ayrımcı ve olumsuz bir hal aldı. Uluslararası endekslerde kamuda hizmet üretim kalitesi düştü ve yolsuzluk endekslerinde yükselme yaşadık.

Özellikle ekonomi yönetiminde yaşanan çok sayıda ve piyasaların anlam veremediği bakan ve üst bürokraside yapılan değişimler, ülkenin orta ve uzun vadede öngörülebilir bir pozisyondan hızla uzaklaşmasına neden oldu. Ekonomide bilime uygun kararlar alan ve döviz kurunu yüzde 15 oranında düşüren yönetici görevden alınırken, yine döviz kurunu yüzde 120 artıran yönetici halen görevini sürdürebilmiştir. İç ve dış piyasalarda güven oluşturma amaçlı kurulmuş bulunan bağımsız kuruluşların (TCMB ve TÜİK gibi) bu özellikleri ellerinden alınarak fiilen bağlı kuruluşlar gibi yönetilmeleri, bu kuruluşlara ve kararlarına olan güveni maalesef sarsmıştır. Ekonomi yönetiminin aldıkları kararların kendi açıkladıkları amaçlara hizmet etmemeleri ve ekonominin giderek bir dolarizasyon sarmalına girme riski piyasalarda kaygı ile karşılanıyor. Ekonomik sorunların çözümünde temel yaklaşımın Güven ortamı oluşturmak olduğunu unutmayalım. Üzülerek görüyoruz ki bu güven ortamının oluşmaması için neredeyse ne gerekiyorsa yapıldı dersek yanlış söylemiş olmayız. İktidar ilk 10 yılında demokratikleşme, şeffaflık, liyakat, istişare ile karar alma ve hukuk devleti uygulamalarında gösterdiği reformist başarılarını, son 10 yılında adeta silmiş, ülkemizde yargı bağımsızlığı, ifade özgürlüğü, hesap verebilirlik, kurumların kapasitelerindeki bozulma ve bunların sonucunda oluşan ekonomik darboğazlar. Krizlerin dış kaynaklı gerekçeleri de var şüphesiz. Ancak hiçbir ülke dünya kriz ortamına girerken kendi iç hatalı yönetim tercihlerinden dolayı ülke parasının 2-3 ay içerisinde yüzde 100’ün üzerinde devalüe edilmesine izin vermedi. Bu tutum tüm dünyada yaşanan ekonomik kriz ortamının bizim Türkiye olarak katlamalı hissetmemizin de gerekçesi oldu maalesef.

Milletimiz alınan kararları enflasyon canavarı üzerinden yaşayarak bizzat deneyimliyor. Sonuçları itibariyle vatandaş, epeyce canını acıtan bu kararları tam da iktidarın istediği şekilde seçim sandığında değerlendirecek. Layık olduğumuz şekilde bir yönetim tarzını onaylayacağımız kesin. Haydi hayırlısı.

Sitemizden en iyi şekilde faydalanmanız için çerezler kullanılmaktadır.