banner52

29.03.2022, 08:53

Uzun süre çözülemeyecek rusya denklemi...

ABD Başkanı Biden, NATO zirvesinin hemen ardından Brüksel’deki Avrupa Konseyi’nde Avrupa Birliği Liderler zirvesine katıldı. Putin’in “NATO’yu bölmeye çalıştığı” iddialarını yineleyen Biden, “Putin, ABD ile birlik halinde olan 30 ülkeyle baş etmektense 30 Bağımsız ülkeyle baş etmeyi tercih eder” dedi. Biden, sadece NATO değil, Avrupa Konseyi ve G7 ülkeleriyle bir bütün olarak Avrupa’nın Birliğinin çok önemli olduğunu da ifade etti.

Rusya Savunma Bakanlığı, 24 Şubat’ta Ukrayna’ya başlattığı operasyonunun üzerinden geçen bir aylık değerlendirmesinde; “Ukrayna’ya yönelik operasyonun birinci ayı başarıyla tamamlanmıştır.” şeklinde bir açıklama yaparken; Rusya Genelkurmay Başkanlığı Ana Hareket Dairesi Başkanı Rudskoy; “Ukrayna Hava kuvvetleri ve hava savuma sisteminin neredeyse tamamının imha edildiğini” savaşta, “Ukrayna Ordusundan 14 Binden fazla askerin öldüğünü, yaklaşık 16 bin askerin yaralandığını, kendi askerlerinden de bin 351’inin öldüğünü, 3 bin 825’inin de yaralandığını” sözlerine ekliyordu.

***

YENİ BİR DÖNEMİN BAŞLANGICI MI?

Peki, bu durumlara gelene kadar neler oldu?

Ukrayna, bağımsızlık ilanını izleyen 30 yıl içinde büyük ekonomik, siyasal ve askeri sarsıntılar geçirdi. Bu süreçte lafta Ukrayna’nın tarafsızlığını vurgulayan Atlantik ittifakı ve Rusya, Ukrayna’ya sürekli müdahalelerde bulundu. Rusya, Batı yanlısı siyasileri zehirleme de dâhil olmak üzere mutat yöntemlere başvurdu; Donbas ve Luhansk sorunlarına diplomatik bir çözüm aramak yerine milisleri örgütleyerek ve ağır silah sevk ederek iç savaşı tetikledi. Kırım’ı ilhak etti. Almanya ve Fransa liderliğindeki AB, insani bedeli giderek katlanan, on binlerce insanın hayatına mal olmuş krize esasa dair bir çözüm aramaktan ziyade Rus gazının sorunsuz ve makul bir maliyetle AB’ye akmasını önceleyen ‘dondurma’ politikaları geliştirme yoluna gitti. Önceleri, Ukrayna’nın AB’nin “yumuşak gücü” ile Batının bir parçası haline getirilmesi planına sadık kalan ABD, özellikle de Kırım’ın İlhakının ardından Ukrayna’ya silah yardımına başladı.

Rusya, dünyanın dört bir coğrafyasında Atlantik ittifakının gücünü test ediyor, bunun ötesinde Atlantik ittifakı üyesi ülkelerle iki taraflı anlaşmalar yoluyla ittifakın bütünlüğünü sorgulatan girişimlerden bulunuyordu. SSCB’nin eski hinterlandında, Atlantik ittifakının yumuşak gücünün tökezlediği ülkelerde siyasi operasyonlar yapıyor, Suriye ve Libya gibi kadim müttefiki olan ülkelerde doğrudan veya Wagner paralı askerleri yoluyla dolaylı olarak savaşa müdahil oluyordu. “İslamcı terörizme karşı savaş” teması, Libya ve Suriye’de benzersiz bir Batı desteği de sağlamıştı.

Ukrayna savaşının patlak vermesinin ardından başta Rusya’ya yaptırımlar konusunda ölçülü davranan, hatta bazı Rus bankalarının SWIFT sisteminden çıkarılması konusunda epey ayak direyen Avrupa ülkeleri birden çıtayı yükseltmeye başladı. Avrupalılar, Rusya’ya ve Rusya Federasyonu yurttaşlarına, daha ötesi Çaykovski, Dostoyevski gibi dünyaya mal olmuş Rus kökenli değerlere yönelik geniş bir yaptırımlar manzumesini hayata geçirdi. Dahası “altmış yılı aşkın bir süredir Avrupa'da barış ve uzlaşma, demokrasi ve insan haklarının ilerlemesine katkıda bulunduğu” gerekçesiyle “2012 yılında Nobel Barış Ödülü” almış olan AB, Ukrayna’ya 500 milyon avro tutarında askeri yardım yapmaya karar verdi. Bunun hemen ardından, AB ülkeleri, Ukrayna’ya silah göndermeye başladılar. Rus tehdidine karşı silahlanmaya ayıracakları kaynakları büyük oranda artırmaya karar verdiler. Sözgelimi Almanya sadece 2022 yılı için silahlanmaya ek 100 milyar avro ayıracaktı. İsveç ve Finlandiya’nın NATO üyelikleri gündeme geldi. Hatta Finlandiya, İsveç’in aksine bu konuda somut adımlar atmaya karar vermiş görünüyordu.

***

HEM RUS GAZI, HEM AB ÜYELİĞİ

AB ülkeleri, Rus gazına bağımlılığın sona erdirilmesi için ortak enerji politikasının önemini yeniden gündeme getirmeye başladı. Rusya birkaç gün içinde şirketlerinin başında bir Alman şansölyesinin bulunduğu (Gerhard Schröder) bir iş ortağından, Soğuk Savaşı anıştıran bir kamplaşmanın karşı kutbunda yer alan bir düşmana dönüşüverdi. İşgalden sonra Batı medyası yeni rolüne çok kolay uyum sağladı. Sözgelimi İngiltere’nin güvenilir ve ciddi medya kuruluşuna göre “Ukrayna, Yahudi bir Cumhurbaşkanının yönettiği” enerjik bir demokrasiydi. Savaş yıllarında, Batının Ukrayna’da sadece Batı yanlısı siyasilere yumuşak destek vermekle kalmadığı, ülkede zaten sağlam kökleri olan Azak Taburu gibi faşist örgütlenmelerin Turuncu Devrim ve özellikle de Haysiyet Devriminde milis olarak kullanıldığı ve silah ve teçhizat olarak desteklendiği gerçeği örtbas edildi. Örtbas edilen bir başka gerçek ise Ukrayna’nın ağır ekonomik ve siyasi krizler yaşadığı dönemde, yolsuzluk, belirsizlik ve gazın başındaki büyük patron Rusya’yı incitmeme vb. gerekçelerle AB’den gerçek bir ekonomik destek alamaması ve AB’nin “barış ve uzlaşma, demokrasi ve insan hakları” ilkeleriyle örtüşen bir politika geliştirmemiş olmasıydı. Ukrayna’nın 30 yıla yayılan krizleri, halının altına süpürüldü ve insani bedel hiçe sayıldı. Ukrayna merkezi hükümetinin, faşist milisleri aracılığıyla Donbas ve Luhansk’taki insanlığa karşı suçları gündem bile olmadı. Faşist örgütlenmelerin, Ukrayna’da ırkçılık ve yayılmacı milliyetçiliğe dayalı saldırganlığı görmezden gelindi.

AB’nin Ukrayna’ya yönelik “bir gün Avrupa ailesinin eşit ve müreffeh bir üyesi olacağı” vaatleri boştu. Ukrayna, Rus boru hatlarına ev sahipliği yapan ve bir şekilde istikrarlı olması gereken bir ülkeydi. Avrupa ilkelerinin burada geçerli olması gerekmiyordu. Başka bir deyişle, ‘İngiliz Medyası’nın enerjik demokrasi dediği rejim aslen yolsuzluk ve hukuksuzluk içinde otokratik bir rejimdi.  Rus gazının istikrarlı ve ekonomik olarak AB’ye akması yeterliydi.

Bugün dünyanın dört bir yanındaki halklar Rusya ile Batı arasında yeni bir Soğuk Savaşın başladığına inandırılmaya çalışılıyor. Özellikle de bir şekilde Rusya ile sınırdaş olan veya sorun yaşayan Polonya, Finlandiya, Baltık ülkeleri ve Japonya gibi ülkelerde ama aynı zamanda Almanya gibi merkez ülkelerde bunun toplumsal bir histeriye dönüştüğüne ilişkin belirtiler de var. Hatırlayanlarınız vardır; Özel kanallı Tv’ler yeni çıktığında yayınlanan “kıyamet gününe hazırlık” yapan Amerikalıların akıl almayacak hazırlıklar ile yiyeceklerini böceklerden sağlayabilecekleri stoklarına kadar abartılmış kurgular olduğunu düşünen kesimler vardı. Ben de dâhil olmak üzere, izledikçe yapılan hazırlıkların ve her şeyden önce bu hazırlıkları yapan kafanın nasıl bir kafa olduğunu kendi kendime sorgularken hayretler içinde kaldığımı hatırlarım. Çok uzak olmadan bunları yaşayacak olmanın düşüncesi buradaki insanlar için oldukça yakın görünmekle birlikte korkutucu tarafının varlığı gerçeklerden kaçmayı ne yazık ki sağlamıyor. Nükleer çağın başlamasıyla birlikte Rus atom bombasına karşı, çiftliğinde özel sığınaklar inşa eden paranoyak ruh Avrupa’ya da sirayet etmiş görünüyor. Sığınaklar, nükleer serpinti battaniyeleri, iyot hapları yok satıyor. Batı medyasına hâkim olan hava, Rusya’nın bir süredir atalete giren Batı ülkeleri ve NATO’yu kış uykusundan uyandırarak yeniden ittifak ruhunu canlandırdığı yönünde. Her ne kadar göçmen krizini ve ağır ekonomik yaptırımların Avrupa halkları üzerindeki etkisini dile getirerek bu çılgınlığa son verilmesi gerektiğini söyleyen sesler olsa da bunlar çok cılız, pek kulak veren de yok.

***

HER YERDE OLABİLECEK BİR “RUSYA” YOK ARTIK…

Bugün tüm veriler, özellikle de Ukrayna’ya yapılan askeri yardımın niteliği, Ukrayna’nın net bir zafer kazanmasından ziyade Rusya’nın nihayetinde pes edeceği uzun soluklu bir yıpratma mücadelesine hazırlanıldığını gösteriyor. Bunun esasa dair bir göstergesi de ABD ve tek tek NATO ülkelerinin Rusya ile sözgelimi kitle imha silahları kullansa bile savaşmayacaklarını defalarca dile getirmeleridir. NATO’nun Ukrayna üzerinde uçuşa yasak bölge uygulamayacağını açıklaması da bu yönde değerlendirilebilir.

Rusya’ya diz çöktürmeyi amaçlayan bu stratejinin tüm dünyayı etkileyecek sonuçları olmasını bekleyebiliriz. Örneğin, Rusya’nın, verili koşullarda Ukrayna ile eşzamanlı olarak dünyanın dört bir yanındaki ama esas olarak da Libya, Sahra Altı ülkeleri ve Suriye’deki askeri operasyonlarına devam etmesi pek mümkün değil. Bu durum, AB ve NATO’nun geri çekilirken geride bildik diktatörleri nöbetçi bırakma politikası ile birlikte düşünüldüğünde bölgede çarpıcı bir etki yaratabilir. Belki, Rusya gibi bir denge unsurundan yoksun kalan Türkiye, Atlantik politikalarına daha yakın davranmak durumunda kalabilir. Atlantik ittifakı bu konuda Türkiye’de kendisine pek hevesli muhataplar da bulabilir. Öte yandan, Türkiye Suriye, Irak, Libya’da “rahat” bırakılabilir. Kürtler, önemli bir müttefiklerini yitirebilir. ABD ve Türkiye karşısındaki siyasi güçleri kısıtlanabilir.

Öte yandan, Ukrayna savaşı tek başına NATO ittifakı içindeki sorunları, ABD ve AB gerilimini gideremeyebilir. NATO’nun ittifak ruhunu zehirleyen esas unsur, bir dış düşman yokluğu değil bazı üyelerin ulusal çıkar ve tehdit algısının değişmesi, NATO ve genelde ittifak içindeki konumlarını yeterli veya eskisi kadar vazgeçilmez görmemesi ve diğer üyelerin yeni bir hiyerarşik düzenlemeye karşı mevcut konumlarını korumak istemeleridir. Sadece Rusya’yı değil, Rusya’yı burada boğmaya çalışanları da ağır bir şekilde yıpratma potansiyeli bulunuyor. Ama daha önemlisi, dünya halklarının barış içinde bir arada yaşama ve insanlığın ortak sorunlarına sinerjik çözümler geliştirme iradesinin ne durumda olduğunu gösteriyor.

ABD’nin hegemonik üstünlüğünü yitirmeye başlaması daha demokratik ve insanlığın ortak çıkarlarını önceleyen, hegemonik değil katılımcı ve dayanışmacı olan yeni bir dünya düzeni arayışı ile sonuçlanacak gibi görünmüyor. Dünya ülkeleri, milyonlarca insanın ölümüne, büyük kıtlıklara, doğa felaketlerine, on binlerce türün neslinin tükenmesine neden olması muhtemel yaklaşan iklim krizine karşı insanlık adına bir araya gelmek yerine, birbirlerine karşı üstünlük kurma mücadelesine girişmiş gibi görünüyor.

Yorumlar (0)
Namaz Vakti 26 Nisan 2024
İmsak 04:28
Güneş 06:03
Öğle 13:07
İkindi 16:54
Akşam 20:00
Yatsı 21:29
12
kapalı
Puan Durumu
Takımlar O P
1. Galatasaray 33 90
2. Fenerbahçe 33 86
3. Trabzonspor 33 55
4. Beşiktaş 33 51
5. Başakşehir 33 49
6. Rizespor 33 48
7. Kasımpasa 33 46
8. Antalyaspor 33 45
9. Alanyaspor 33 45
10. Sivasspor 33 45
11. A.Demirspor 33 41
12. Samsunspor 33 39
13. Ankaragücü 33 37
14. Kayserispor 33 37
15. Konyaspor 33 36
16. Gaziantep FK 33 34
17. Hatayspor 33 33
18. Karagümrük 33 33
19. Pendikspor 33 30
20. İstanbulspor 33 16
Takımlar O P
1. Eyüpspor 31 69
2. Göztepe 31 63
3. Ahlatçı Çorum FK 31 55
4. Sakaryaspor 31 54
5. Bodrumspor 31 52
6. Kocaelispor 31 52
7. Bandırmaspor 31 47
8. Boluspor 31 47
9. Gençlerbirliği 31 47
10. Erzurumspor 31 42
11. Ümraniye 31 37
12. Manisa FK 31 36
13. Keçiörengücü 31 36
14. Şanlıurfaspor 31 34
15. Tuzlaspor 31 33
16. Adanaspor 31 32
17. Altay 31 15
18. Giresunspor 31 7
Takımlar O P
1. Arsenal 34 77
2. M.City 33 76
3. Liverpool 34 74
4. Aston Villa 34 66
5. Tottenham 32 60
6. M. United 33 53
7. Newcastle 33 50
8. West Ham United 34 48
9. Chelsea 32 47
10. Bournemouth 34 45
11. Brighton 33 44
12. Wolves 34 43
13. Fulham 34 42
14. Crystal Palace 34 39
15. Brentford 34 35
16. Everton 34 33
17. Nottingham Forest 34 26
18. Luton Town 34 25
19. Burnley 34 23
20. Sheffield United 34 16
Takımlar O P
1. Real Madrid 32 81
2. Barcelona 32 70
3. Girona 32 68
4. Atletico Madrid 32 61
5. Athletic Bilbao 32 58
6. Real Sociedad 32 51
7. Real Betis 32 48
8. Valencia 32 47
9. Villarreal 32 42
10. Getafe 32 40
11. Osasuna 32 39
12. Sevilla 32 37
13. Las Palmas 32 38
14. Deportivo Alaves 32 35
15. Rayo Vallecano 32 34
16. Mallorca 32 31
17. Celta Vigo 32 31
18. Cadiz 32 25
19. Granada 32 18
20. Almeria 32 14