bursagorus.com.tr
2022-02-07 22:49:10

Enerjide neler oluyor ve Türkiye’de enerjinin geleceği

Prof. Dr. Bekir Parlak

07 Şubat 2022, 22:49

Geçtiğimiz hafta ülke sanayiinde alışılmadık bir duraklama yaşandı. Fabrikalar geçici olarak kapanma durumuyla karşı karşıya kaldı. Çalışanlar ister istemez evlerine yollandı. İşverenler kış ortasında zor günler yaşadı. Sebebi sanayi kuruluşlarına verilen doğal gaz ve elektrikte kısıntıya gidilmesiydi. İmalat sanayi sektöründeki on binlerce işletme kapılarını bir süreliğine de olsa kapatmak zorunda kaldı. Doğal gaz temininde yaşanan sorunlar, konutlara yansıtılmamaya çalışıldı, ama bu negatif marjı karşılamak sanayi kuruluşlarına kaldı. Doğal gaz kısıtlılığı elektrik üretimini de vurdu. Her iki enerji kaynağındaki kısıntı sanayicinin belli bir süre elini kolunu bağladı.

Organize sanayi bölgelerinde hayat geçici süreliğine de olsa bir nevi durdu. Enerji vanaları kesildi. Elektrik santrallerindeki üretim doğal gaz sorunu nedeniyle azalınca, bu da yine sanayi işletmelerine yansıtıldı. Son olarak yansıyan bilgilere göre sanayi kuruluşlarına ve organize sanayi bölgelerine uygulanan elektrik kısıtı giderek azalmakta ve birkaç içinde normale dönme hedeflenmektedir. Bu arada BOTAŞ, İran’dan gaz akışının sınırlı miktarda başladığını duyurdu.

Yaşanan durum ekonomik sorunlarla birleşince etki kapasitesi daha da büyüyen bir hal almış oldu. Dövizden yana bazı sıkıntılar yaşayan üreticilerin bir de enerji darboğazıyla karşı karşıya kalmaları, doğal olarak moralleri bozdu. Özellikle de hammadde ve ara mamul ithalatını yoğun yapan iş insanlarının sorunları, enerji kısıtı nedeniyle çarpan etkisi yarattı.

Ülkedeki sanayiciler bir yandan içte ve dışta artan üretim ve hammadde maliyetlerini rasyonel bir zemine oturtmaya ve fiyat-maliyet dengelerini kurmaya çalışırken, diğer yandan küresel ve ulusal düzeydeki ekonomik tablo karşısında satışlarda ve tahsilatta önemli sıkıntılar yaşıyordu. Ama enerji sağlanamaması nedeniyle fabrikaların üretime ara vermesi veya kapasite altında çalışması bunların üzerine tuz biber oldu.

Peki sorun neydi? Sorun kısa vadeli miydi? Aynı sorunla tekrar karşılaşma riski ve olasılığı var mı? Bu sorun “kök” bir sorun mu yoksa başka bir ana soruna dair “tali” bir sorun mu? Bu kısıtlardan daha sonra üretim işletmeleri dışında konutlar ve diğer iş yerleri de etkilenecek mi? Bu ve benzeri soruların cevaplanması önemli, zira bu mesele artık üreticisiyle tüketicisiyle, sanayicisiyle işçisiyle, şehirlisiyle köylüsüyle hemen herkesi etkileyecek potansiyele sahip gibi görünüyor.

Türkiye öyle ya da böyle (yıldan yıla azalan ve artan oranlarda ) büyüyen bir ekonomi. Nüfusuyla da büyüyen ülkemizin enerji talebi doğal olarak her yıl artmaktadır. Enerji üretimi ve ithali yollarıyla bu talebin karşılanması ve gelecek yıllara dair gerçekçi, ulaşılabilir, alternatifli ve enerji ithalatını giderek azaltan planlamalar yapılması elbette beklenen bir husustur.

Bu noktada alternatif enerji kaynaklarına yönelmek, yenilenebilir enerji üretimini desteklemek, ülkedeki potansiyel geleneksel ve yeni enerji kaynaklarını harekete geçirmek, enerji tasarrufu bilincini geliştirmek, ithal ikameci politikaları öne almak ve enerji verimliliği üzerinde durmak, yapılması gereken öncelikli konulardır. Esasında bu konularda, özellikle yenilenebilir enerji konusunda ülkede olumlu ve yerinde adımlar atıldığı ve desteklemelerin yapıldığı bilinmektedir. Yine de bu tür çabaların rafine ve daha hızlı bir şekilde artarak sürdürülmesi gerekir.

Türkiye enerji üretiminde çeşitliliğini arttırmalı ve fosil kaynaklar dışındaki enerji kaynaklarına daha yoğun yönelmelidir. Rüzgâr, güneş, dalga, biyokütle, hidrolik, jeotermal gibi kaynaklar temiz ve yenilenebilir alternatif kaynaklar olarak daha üst düzeyde üretilmelidir. Ülkemizin bu enerji kaynakları yönüyle dikkate değer potansiyelleri olduğu bilinmektedir.

Üzerinde durulması gereken önemli bir diğer husus “enerji verimliliğidir”. İlgili Bakanlığın yaklaşımıyla enerji verimliliği şöyle tarif edilmektedir: Enerji verimliliği, binalarda yaşam standardı ve hizmet kalitesinin, endüstriyel işletmelerde ise üretim kalitesi ve miktarının düşüşüne yol açmadan, birim veya ürün miktarı başına enerji tüketiminin azaltılmasıdır. Enerji verimliliği politikaları, bir taraftan ekonomik büyüme ve sosyal kalkınma hedeflerinin sürdürülebilirliği ile doğrudan ilişkili olması diğer taraftan ise toplam sera gazı salımlarının azaltılmasında oynadığı kilit rol nedeniyle, hassasiyetle ele alınması gereken alanların başında gelmektedir.

Yaşanan enerji krizinin sebep ve sonuçlarının iyi analiz edilmesi gerekir. Analizler ve tenkitler yapılırken politik tavırlar yerine akademik ve realist yaklaşımlarla konuya eğilmek daha doğru olur. Konunun çözümü üzerine odaklanmamız ve ülkenin genel çıkarları ortak paydasında buluşmamız gerekir. Aslında enerji konusunda yaşanan salt bir arz eksikliği veya arz güvenliği sorunu da değil. Ayrıca enerji fiyatlarına dair de sorunlar yaşandığı gözlemlenmekte ve birçok kesim tarafından bu husus dile getirilmektedir. 

Konutlara ve sanayiye verilen elektrik ve doğal gaz fiyatlarında 2021 yılı boyunca büyük oranda artış görülürken, 2022 yılına girildiğinde yeni “fiyat ayarlamaları” yapılarak, enerji tüketimindeki nihai maliyetler daha da yükselmiş oldu. Evler daha az ısınır, fabrikalar daha az çalışır duruma gelmenin eşiğinde. Her iki enerji kaynağındaki fiyat artışları reel gelirler ve harcamalar açısından bakıldığında ülke insanını zorlamaktadır.

Son günlerde konutlarda tüketilen enerji fiyatlandırmasında ilgili kota yükseltilerek bir miktar iyileştirmeye gidildi. Yani konutlarda elektrik faturaları aylık tüketim 210 kilovatın altında kalması durumunda düşük tarife uygulanması kararlaştırıldı. Bu sınır önceden 150 kilovattı. Bu elbette sevindirici bir gelişme. Bu son karardan sonra iş yerleri sahipleri de böyle bir iyileştirme beklentisi içine girmişlerdir.

Bu konularda yazıları ve çalışmaları bulunan Enerji Politikaları ve Sürdürülebilirlik Danışmanı Leyla Karakaya’nın TEPAV’da yayımlanan yazısında da bahsettiği gibi, bu alanda iki ana sorun ortadadır; enerji arz güvenliği ve fiyatlandırma. Her ikisi de ülkede ciddi sıkıntılara yol açabilmektedir. İlk sorundan şimdilik sadece sanayi kuruluşları etkilense de yakın gelecekte belki bu kış diğer enerji tüketim birimlerinin (konutların, diğer ekonomik ve ticari tesis ve işletmelerin) enerji arz azlığından etkilenmeyeceği garanti edilemez gibi görünmekte.

Gerçekte 2021 yılında çanlar çalmaya başlamıştı. Konuyu salt ulusal düzeyde ele almak ve sadece bizde yaşanan bir sorun gibi algılamak ta doğru olmaz. Küresel enerji piyasalarında enerji fiyatları artma eğilimine girdi. Avrupa’nın enerji üretimi artma yerine azalmaya başladı. Boru hatları taşımacılığında siyasi, askeri ve ekonomik sorunlar yaşandı. Pandemi etkisiyle üretim tedariklerinde aksamalar oldu. Nihayetinde enerji fiyatları ülke dışında da artış trendine girmişti.

Türkiye’nin bütün bu olup bitenler karşısında yıllık üretim ve tüketim bileşenlerini reel öngörülerle ve disipliner bir finansmanla planlama konusunda bir ölçüde tam isabet sağlayamadığı söylenebilir. Daha doğrusu bir miktar risk alındı. Ya da almak durumunda kalındı. Bazı tedarik anlaşmalarının sonraya bırakıldığı bilgileri yansımaktadır. Gerekli ve yeterli enerjiyi temin edeceğimiz yeni sözleşmelerin vaktinde devreye girmediği yönünde yorumlar yapıldı. Finansman sağlamadaki bazı aksamalar sebebiyle ödeme planları da değişmek mecburiyetinde kaldı. Özel sektöre de elini taşın altına koyması, yükleri paylaşması ve bir nevi enerji tedarikinde kendilerinin de sorumluluk alması yönünde bir eğilim ve mesaj verilmesi yoluna gidildiği gözlemlendi.

Sonunda bugünlere geldik. Bundan sonrası daha önemli. Sanayide benzer sorunların yaşanmaması, konutların soğuk kalma riskine girilmemesi ve ekonominin deyim yerindeyse damarlarındaki kan akışının devam etmesi için, bugün ve gelecekte rasyonel, realist, telafi edilme potansiyeli belirlenmiş, ülke içi tedarik olanakları arttırılmış plan ve politikalar yapmamız ve doğru politika ve projeleri disiplinli bir şekilde hayata geçirmememiz elzemdir. Küresel enerji fiyatlarının ortalamasının üzerinde enerji tedarikine gidilmemesi için vakitlice ve diplomasisi iyi düzenlenmiş sözleşmeler yapılması da ayrı bir önem taşımaktadır.

Diğer yandan “enerji verimliliğini yükseltmek” ve ekonomik faaliyetlerini aksatmayan “enerji tasarrufu” politikalarını da realize etmek, işimizi kolaylaştıracaktır. Fabrikalar kapanınca, üretim, istihdam, ihracat, vergi vb. birçok alanda duraklama ve geriye gidiş yaşanacağı malumdur. İşin sonunu şimdiden görerek “strateji, politika, plan, program ve proje” silsilesini buna göre düzenlemek ve kararlılıkla uygulamak makul olandır.

Görülen odur ki ülkelerde “enerji yönetimi” ve “enerji politikaları” en kritik ve riskleri tolere edilmesi en güç kamu yönetimi ve kamu politikası alanlarındandır. Küresel çapta enerji sorunlarının yaşandığı, karbon eksenli enerji kaynaklarının ekarte edilmeye başlandığı ve yeşil enerji politikalarının devreye alındığı, Avrupa Birliği’nin bu alanlarda ciddi prosedürleri uygulamak için düğmeye bastığı, buna karşın nüfusu ve enerji gereksinimi günden güne artan dünyamızda, enerji yönetiminin ve enerji politikalarının önemi bir kez daha anlaşılmıştır.

Bu alanda uluslararası ve dış kurumlarla ilişkilerin etkin bir şekilde yürütülme gereksinimi yeni bir diplomasi alanı doğurmuştur: “Enerji Diplomasisi”. Türkiye’nin küresel enerji ilişkilerine aktif ve en üst düzeyde yarar sağlayan bir kapsamda katılması ve daima rasyonel sözleşmelerin yapılması, enerji temin ve tedariki kadar enerji maliyetlerini ve dolayısıyla cari giderler kalemine etkisiyle bütçe açıklarını doğrudan ilgilendiren bir husustur.

Bugünkü koşullarda vazgeçilmez bir enerji kaynağı olan doğal gazda ülkenin coğrafi ve jeostratejik konumu dikkate alınarak boru hatları taşımacılığı sektörünün hem enerji tedariki hem de ekonomik getiri ve stratejik üstünlük bakımlarından çok iyi değerlendirilmesi elbette yararımıza olacaktır. Bu bağlamda haliz hazırda tarafı olduğumuz Rusya-Türkiye, Mavi Akım, İran-Türkiye ve Bakü-Tiflis-Erzurum doğal gaz boru hatlarının ve anlaşmalarının ülke çıkarları doğrultusunda sürdürülebilir bir etkinlikte devamı büyük önem arz etmektedir.

Türkiye açısından konunun birçok yönden değeri ve anlamı vardır. Artan enerji fiyatları enflasyonu daha da arttırma etkisi yaratabilecektir. Sanayi üretimindeki azalma ihracatı etkileyecektir. Enerji kısıtından dolayı işgücü maliyeleri işveren aleyhine zorlanacaktır. Sanayinin yanı sıra diğer iktisadi işletmelere de yansıyan bir kısıtlama olursa, ekonomide kan akışı yavaşlayacak ve bazı organların ister istemez bir nevi kangren olma riskiyle karşılaşılacaktır. Öte yandan halkın artan enerji faturaları nedeniyle reel gelirlerinde hatırı sayılır bir düşme olacak ve ekonomik sıkıntıların daha derinden hissedilmesine yol açacaktır.

Sürdürülebilir bir enerji politikası, kalkınmakta olan ve yapacağı daha çok işleri bulunan ülkemiz için elzem hale gelmiştir. İnsanımız fabrikasının elektriğinin ve doğal gazının kesileceği korkusu yaşamadan üretimine devam etmelidir. Evlerimizde gaz ve elektrik kesileceği endişesi yaşamadan kış aylarını atlatmamız elbette normal olan bir beklentidir.

Türkiye Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı’nın 2019-2023 Stratejik Planı’ndaki ana amaçlara, hedeflere ve performans göstergelerine ulaşılabilmesi, ülkeyi bu alanda önemli ölçüde rahatlatabilecek bir konuma getirme çerçevesine sahiptir. Ancak özellikle 2021 yılının son çeyreğinde ve 2022 başında söz konusu alanda küresel ve ulusal düzeydeki gelişmeler bu amaç ve hedeflerin tutturulmasını zorlaştırmaktadır. Stratejik Planın ana amaçları, “Sürdürülebilir enerji arz güvenliğini sağlamak”, “Enerji verimliliğini önceliklendirmek ve arttırmak”, “Kurumsal ve sektörel kapasiteyi güçlendirmek”, “Bölgesel ve küresel etkinliği arttırmak”, “Teknoloji geliştirme ve yerlileştirme”, “Piyasalarda öngörülebilirliği arttırmak” ve “Sürdürülebilir madencilik ve üretimi arttırmak” olarak sıralanmaktadır. Planda yerli ve yenilenebilir enerji kaynaklarına dayalı elektrik kurulu gücünün toplam kurulu güce oranının yüzde 59’dan 65 seviyesine yükseltilmesi ana amaçlardan biri olarak yer almıştır (ETKB 2019-2023 Stratejik Planı -enerji.gov.tr).

Dünya Enerji Konseyi (WEC) tarafından 125 ülkenin verileri kıyaslanarak hazırlanan Dünya Enerji Trilemma Endeksi 2018’de, Türkiye bir önceki yıla göre 6 sıra yükselerek, 44’üncü sıraya yükseldi. Endekste, Türkiye’nin puanında en çok iyileşme görülen alanın enerji arz güvenliği olduğu belirtilmişti. Enerji arz güvenliği, enerjide kaynak çeşitliliği ve çevresel sürdürülebilirlik kriterlerinin değerlendirildiği endekste, Türkiye’nin geçen yıl CBB olan notu BBB seviyesine yükseltildi. Endekste, Türkiye’nin puanında en çok iyileşme görülen alan ise enerji arz güvenliği oldu. Türkiye’nin, dünya enerji arz güvenliği kategorisinde 15 basamak yükselmesinin en önemli nedeninin ise son yıllarda enerji arz güvenliği unsurlarından olan enerji kaynak çeşitliliğine verilen önem olarak açıklanmıştı ( Enerji Sektörü Piyasası Gündemi Haberleri Enerji Gazetesi). Bu ilerlemenin devam etmesi ve daha iyi bir noktaya gelinmesi tabi ki arzulanan bir durumdur.

Yenilenebilir enerji kaynaklarının toplam üretim ve tüketim içinde arttırılması küresel anlamda enerji sektöründe üzerinde en çok durulan hususlardan biridir. Yenilenebilir enerji ve doğal gaz üretimindeki artış 2019 yılı küresel enerji üretimindeki artışın yüzde 75’ini oluşturmuştur. Yenilenebilir enerji kaynaklarından üretilen enerji 2019 yılında yüzde 41 oranında bir artış göstermiştir. Bu durumda küresel düzeyde ilk defa yenilenebilir enerji kaynaklarından üretilen enerji miktarı nükleer enerjiyi geçmiştir (Statistical Review of World Energy 2020). Bu elbette sevindirici ve gelecek için güven verici bir gelişmedir.

Bu bağlamda Almanya örnek ülkelerden biri konumundadır. Almanya dünyanın en büyük enerji üreticileri arasında 5. Sıradadır. Üretim çeşitliliğini de hayli arttıran Almanya bugün ürettiği enerjinin yüzde 30,2’sini, rüzgâr, yüzde 12’sini güneş, yüzde 14’ünü linyit kömürü, yüzde 12’sini de nükleer enerjiden elde etmektedir. Ayrıca biyoyakıt, hidroelektrik, taş kömürü e doğal gaz gibi maddelerden de enerji üretebilmektedir. Daha da önemlisi bu ülke enerji üretiminin yüzde 44,2’sini yenilenebilir kaynaklardan sağlamaktadır ( Bekir PARLAK, Cantürk Caner, Karşılaştırmalı Siyasal ve Yönetsel Yapılar, 2020, ss.243-244)

Son tahlilde, gelişmiş bir ekonomi olmanın en temel şartlarından biri yeterli ve uygun enerji kaynaklarına ve tedarik planlarına sahip olmaktır. Gelecek enerjidedir elbette. Lakin sürdürülebilir ve ülke için maliyetleri optimal kılınan bir enerji olmalıdır bu.

Tüm planlar ve programlar enerjide ihtiyacı artan ülkemizin, artan ihtiyacının büyük riskler almadan geleceği öngörülebilir “üretim, ithalat, dağıtım, fiyatlandırma ve alternatifler oluşturma” faaliyetlerine göre ayarlanmasının önemi, son yaşanan olayla bir kez daha su üstüne çıkmıştır. Enerji hayattır. Hayatın normal akışı için ne gerekiyorsa kurumlarıyla ve halkıyla üzerimize düşen sorumlulukları yerli yerince ve vakitlice yerine getirmekten başka çaremiz yoktur.

Sitemizden en iyi şekilde faydalanmanız için çerezler kullanılmaktadır.