bursagorus.com.tr
2022-02-22 05:00:00

Enseye Priz

Prof. Dr. Necmi Gürsakal

22 Şubat 2022, 05:00

Şu bir gerçek ki bu teknolojinin değiştirmediği bir şey yok. Bazen bu teknolojinin, insanın kendi bindiği dalı kesmek için yaptığı bir testere olduğunu bile düşünmüyor değilim. İnsan bunu kendine yapar mı, yapar. Atom bombasını da hem yapıp, hem de kendi soyundan olanları öldürmek için patlatan insan, inanın bunu da yapar. İsterseniz şu anda sizlere, tadımızı kaçırmamak için burnumuzun dibi sayılabilecek Ukrayna dolaylarında dolaşan ölüm makinelerinden hiç söz etmeyeyim…

Kısaca insan, hem teknolojiyi üretecek kadar akıllı, hem de bunu kendini toz duman edecek kadar da kullanan bir akıl fukarasıdır.

Teknoloji karşısında insan, biraz Don Kişot’a benzer. Yel değirmenlerine karşı açtığı savaşta, onları insanlara kötülük yapan devler gibi görür.

Bu kadar giriş yeter, gelelim anlatacağımız kendi kısa hikâyemize. Biz aslında bugün sizlere, teknolojinin üniversiteleri nasıl değiştirdiğinden, değiştireceğinden söz edecektik. Geçen gün inanın bizim TV kanallarından birinde adamın biri, Metaverse’de yapılacak eğitim ve açılacak üniversitelerden söz ediyordu. Internet’in eğitime neler yaptığını gördüğümüz ve bildiğimiz için pek de şaşırmadık.

Açık konuşalım, İnternet olmasaydı, son yıllarda yazdığımız teknoloji konusundaki kitaplardan birini bile yazamazdık. Bu konu bu kadar gerçek ve burnumuzun dibinde. Ama her ne işle uğraşırsak uğraşalım, teknolojinin bize, çalıştığımız yere, ilişkilerimize neler yapabileceği ile ilgili inanılmaz bir vurdumduymazlık içinde olduğumuz da başka bir gerçek.

Temel sorumuz şu, gelecekte üniversite olur mu, yoksa bunların yerlerini sanal kampüsler mi alır…

Bu sorunun en can alıcı noktası ise, “gelecek” sözcüğü. “Gelecek” ne kadar uzunlukta bir zaman, üç sene mi, beş sene mi, on sene mi? Teknolojinin etkilerini kısa dönemde olduğundan yüksek, uzun dönemde ise, olduğundan düşük düşünmekte olduğumuz, yapılan araştırmalarla kanıtlanmış.

Neyse…

Elon Musk’ı tanır mısınız?

Hani şu Tesla’nın sahibi. Yağmur ormanlarından Antarktika’ya kadar her yere yüksek hızlı İnternet getirmek amacıyla adam, önümüzdeki on yıllar içinde uzaya 42 bin uydu göndermeyi planlıyor. Beş yıl içinde bu sayının 12 bin olacağını ve bu işe başladığını biliyoruz. 42 bin uydu sayısı bugün uzayda bulunan uyduların 15 katı. Adamın uzayı çöplük yapma endişemiz şu noktadan kaynaklanıyor. Dünyanın yakınındaki yörüngelerde çok sayıda uyduya sahip olduğunuzda, bu uyduların birbirleriyle çarpışma olasılıkları artıyor. Bu çarpışmalar gerçekleşirse, dünyanın etrafında dolaşan enkaz bulutları oluşturabilirler ve bu enkaz da başka uyduların birbirine çarpmasına neden olarak daha fazla enkaz oluşturabilir. Ayrıca bu sorun, Kessler sendromu adı verilen bir etkiyle kontrolden çıkabilir.

Adamın Mars konusuna olan takıntısından ve bu koca evrende toz zerresi kadar bile olamayan biz insancıkların enselerine, Matrix filmindeki gibi piriz takma saplantısından ise hiç söz etmeyeyim.

Bu adam İnternette, https://openai.com/api/ adresinde yapay zekâyı halkın hizmetine açmış durumda, OpenAI şirketinin kurucularından biri. Aslında bu haftanın makalesini de bu adreste toptan yazdırmak vardı ya, o kadar da işi makineye bırakmayalım diye bu düşünceye itibar etmedim…

Üniversite konusunda aklımdaki soruları başladım makineye sormaya. Bir anda da konuştuğumun bir makine olduğunu düşünerek, bu muhabbetin ileride nerelere varacağı sorusunu bir yana bıraktım.

Makineye, bilgisayara ve dolayısıyla onun içinde çalışan 175 milyar parametreye sahip bir yapay sinir ağına, önce üniversitelerin teknolojik değişime uyum sağlamaları konusunda ne düşündüğünü sordum. Dedi ki, “Çok yavaş uyum sağlayacaklar.” Ardından, üniversitelerin temel eksikliklerinin neler olduğunu sordum; dedi ki “Sık sık çok pahalılar, girmesi zor, çok büyük ve kişiselleştirilmiş değiller.” Üniversiteden mezun olduktan sonra iş bulmanın mümkün olup olmadığını sordum. Dedi ki, “İşverenler üniversitelere saygı duyuyorlar, mezun olduktan sonra iş bulabilirsiniz ama iş bulmanız kolay olmayabilir.” On yıl sonra üniversitelerin önemi konusunda da, “On yıl içinde üniversitelerin önemi artacak” dedi. On yıl sonra üniversite profesörlerinin daha fazla para kazanıp kazanamayacakları sorusunu da, “Üniversitelerin önemi artacağı için daha fazla para kazanacaklar” diye cevapladı.

Şimdi içinden, yahu neden bu soruları sordun ki…

Şöyle, “Türkiye’de enflasyonun hali ne olacak?”

“Kur korumalı mevduat hesabı ne kadar getirecek?”

“Mazotun fiyatı ne zaman düşecek?” gibi soruları neden sormadın ki diyenler olabilir.

Biz adresi verdik, isteyen makineye onları da sorabilir. İleride, “Adam çok akıllı makineye danışıp, öyle karar alıyor” diyenler bile olabilir.

Makineyle olan muhabbetimiz sırasında içimizden, bize bu cevapları veren makine gerçekten niyetine girerse, enseye priz de takabilir valla diye düşünmedik desek yalan olur. Enseye priz konusunu sorsam iyi olacaktı galiba…

“Adam seni ne yapsın be abi, ne öğrenecek ki senden de ensene priz taksın?” diyenlere de saygımız var elbet. Ama biz de bu 5G ortamında, “enseye priz”in sadece bir simge olduğunun farkındayız. İnanın bu adamlar istediğinin beynine kablosuz bağlantı yaparlar da insanın haberi bile olmaz…

Şimdi neden yel değirmenleri karşısındaki Don Kişot’a benzediğimiz, biraz daha açıklığa kavuştu mu bilmem…

Yorumlar (1)

Namık Çıracıoğlu 2 Yıl Önce

Burada kendimize sormamız geteken soru ise: "Biz bu işin neresindeyiz ve ne ya da neler yapmamız gerekiyor?"

Sitemizden en iyi şekilde faydalanmanız için çerezler kullanılmaktadır.