bursagorus.com.tr
2021-11-23 16:50:25

Mülteci bir kış kapıda

Prof. Dr. Necmi Gürsakal

23 Kasım 2021, 16:50

Saate bakıyorum, kışa çeyrek var…

Hesapta yağmur, kar, belki zaman zaman fırtınalar…

Uzaklara bakıyorum, aklımda üç insan.

Birincisi, Polonya-Belarus sınırından Jabar.

O sınıra ırak mı ırak bir ülkeden, Irak’tan Jabar.

Elinde bir taş, dikenli tellere saldırıyor, çocuklar yerlerde. İklimini şaşırmış, coğrafyası karışmış gibi bakıyor Jabar. İş ve aş olmayınca yollara düşmüş, sözüm ona “küreselleşmiş” kadersizlerden biri. Karısını yıllar önce Bağdat’ta bir hava saldırısında kaybetmiş. Öyküsü derin…

Belarus-Polonya sınırında kış ha bastırdı ha bastıracak…

Avrupa Birliği’nin yaptırımlarını, Birleşmiş Milletler kararlarını filan takmadan bir iş, sığınacak bir yer bulma derdinde Jabar.

Irak, ırak mı ırak…

Hava, soğuk mu soğuk…

Karnı aç mı aç…

Kışa çeyrek kala bir sınırda…

“Kar yağmasın” diye dua edip…

Zor geçecek, mülteci bir kışı bekliyor Jabar.

Diyor ki, “Bizim Irak, çok uzak buraya.”

Ve ekliyor, “Neden rüzgâra pasaport sormuyor Polonya?”

Meğer aklında döner dururmuş bu soru.

Saate bakıyorum kışa çeyrek var.

Uzaklara bakıyorum, Akdeniz’de uyduruk bir botun üstünde insanlar salkım saçak. İtalya yolcusu Kenya’dan Adamu, botun kısında ha düştü ha düşecek bir yerde, kaderine tutunmuş. Çok güzel bir anlamı var adının. “İnsanlığın babası”. Bizdeki Adem gibi hani.

Uyduruk bir botun üstünde, Akdeniz dalgaları ile sallanıp duruyor Adamu. Uganda, Tanzanya ve Kenya arasında Victoria Gölün’de çalışan arabalı vapurları düşünüyor, Akdeniz’in kışa çeyrek kalan soğuk bir vaktinde.

“Rüzgârın bu kadar soğuk olabileceğini hiç bilmezdim” diyor.

Jaws filmini görmüş ülkesinde, “Akdeniz’de de köpek balıkları var mı?” diye soruyor arkadaşına. Köyünün sıcak havası ve sıcak çorbaları geçiyor aklından.

Adamu…

İnsanlığın babası…

Uyduruk bir botun üstünde, ardında Victoria Gölü’ne yakın bir köyde bıraktığı ailesi, dalgalarla boğuşuyor İtalya’ya doğru.

Hani Rönesans, sanat filan…

Sahillere vuran mülteci ölülerini hızla aklımdan silip…

Saate bakıyorum, kışa çeyrek var.

Gelelim Pakistan sınırındaki Afganlı Shahpur’a…

“Kralın oğlu” adının anlamı.

İki adım ötesinde Azzami…

“Aslan kadar kızgın” demek.

Berisinde Mehrang…

Ne anlamlı bir adı var, “Güneşin rengi”…

Ama yer Pakistan sınırı, adların anlamını solduran soğuk mu soğuk esiyor rüzgâr. Griye dönmüş her şey. Güneşin rengi tozlara gömülüp, insansız çöllere yem olmuş sanki.

Çoluk çocuk İran’a geçmeye çalışıyor Afganlılar. Ortalıkta, kamyonet dolusu insan yüzlerce insan. Vizesiz pasaportsuz, kişi başı 10 dolara onları göndermekle uğraşan, üçkâğıtçı katran karası komisyoncular filan.

Yüreğimde üç insan: Belarus- Polonya sınırında Jabar, Akdeniz’deki bir botta Adamu, Pakistan sınırında Shahpur…

Ve daha binlercesi.

Sınırlardan vizesiz, pasaportsuz geçen, umutsuz, mülteci bir kışı bekliyorn bunlar.

Zaman zaman açlığa göz kırpan…

Soğuk mu soğuk, mülteci bir kışı.

“Kışlar ve kuşlar bize benzer, mülteci gibidir. Sorgusuz sualsiz sınırları geçer onlar” diyor Shahpur.

Köpek balıklarını düşünüyor Adamu…

Kamyonetin ne zaman İran’ a varacağını Shahpur.

80’li yıllarda hemen her politikacı, “Küreselleşen, küçük bir köy haline gelen bu dünyada” diye nutuk atar dururdu o zaman. Ne olup bittiğini pek de anlamadan.

“Azıcık aşım, kaygısız başım”la büyüyen ve evrenin evlerinin kapısında veya köyün ucunda bittiğini düşünenler için doğal olarak pek de anlaşılır bir laf değildi zaten bu.

Tam 41 yıl sonra artık bu işin nerelere vardığı, daha iyi anlaşılıyor.

Mülteci bir kış kapıda durmuş, acı acı bize bakıyor.

Salkım saçak botlardan düşüp, dikenli tellere takılanlar…

Çöllerde silinip kaybolanlar.

Çoluk çocuk yollarda iş ve aş arayanlar…

Jabar, Adamu, Shahruh…

Hem de hepsi insan.

Saate bakıyorum…

Kapıdaki mülteci bir kışa çeyrek var.

Sitemizden en iyi şekilde faydalanmanız için çerezler kullanılmaktadır.