bursagorus.com.tr
2022-01-11 09:01:34

2022’ye girerken küresel ahvale bir bakış ve Yeni Sülün Osmanlar

Prof. Dr. Bekir Parlak

11 Ocak 2022, 09:01

2020 ve 2021 yılları acılarla, hüzünlerle, yıkımlarla, çöküşlerle ve genel anlamda başarısızlıklarla dolu yıllar oldu. 2022 yılına böyle bir bakiye ile girdik. Küresel bilançoda pasifler aktifleri geçmiş durumda. Adeta kaotik bir ortamı soludu insanlık.

Bunda Kovid-19 salgınının yanında artan doğal afetler, bölgesel çatışmalar ve istikrasızlıklar, kitlesel göçler, mülteci dramları, sınır aşan terörizm, güçler arası tehditlerin getirdiği huzursuzluklar, küresel ekonomideki istikrarsızlıklar, ulusal ekonomilerde geriye gidişler, artan işsizlik, yükselen enflasyon ve otoriter rejimlerin sebep olduğu gerginlikler rol oynamıştır.

Küresel düzeyde bir huzursuzluk ve istikrarsızlık başını almış gitmektedir. ‘Küresel eşitsizlikler’ ayyuka çıkmış durumdadır. Bütün bunlar olup biterken büyük ölçekli sermaye sahipleri ve dev finans grupları zenginliğine zenginlik katmaya devam etmektedir.

Elon Musk 2022 ye girerken bir günde servetine 30 milyar dolar daha katmıştır. Ulusal ve küresel toplam gelirlerden zenginlerin aldıkları pay giderek artmaktadır. Kuzey ve Güney yarımküre arasındaki fark azalacağına artmaktadır. Yoksulluk bir salgın gibi ülkeleri ve şehirleri kol gezmektedir. Birçok ülkede yoksulluk sınırı altında cüzi bir gelirle yaşamaya mahkûm edilen yüz milyonlarca insana on milyonlarcası eklenmektedir. Bunda tabi ki az gelişmiş ve gelişmiş ülkeler başı çekmektedir.

Peki, bu gidiş nereye? Bu böyle daha nereye kadar gidecek? Gayet açıktır ki vakit insanoğlunun aleyhine işliyor. Bunların önüne geçmek için ‘yapılması gerekenler yapılmadığı’ gibi, ‘yapılmaması gerekenler yapılmaya’ devam ediyor. Küresel egemenler insanlığa yeni bir çeki düzen veriyorlar. Tabi bu onlar için bir ‘düzen’… Gerçekte ise insanlığı derinden üzen bir ‘düzensizlik’…

1990’ların başlarında yeni bir düğmeye basılmıştı; ‘küresel düzeyde hibrid savaşlar’. Bu savaşlar öyle topla tüfekle yapılan savaşlar değil elbette. Bu savaşlar insanı bir ‘organizma’ gibi gören ve her türlü savaş enstrümanının kullanımını mubah gören savaşlar. Bunda ekonomik savaş başı çekiyor. Sonra küresel salgınlar. Post modern Terörizm, Ardından biyolojik ve kimyasal saldırılar. Ve son zamanlarda devreye giren yeni müthiş bir bomba, ‘siber güvenliğe yönelik tehditler ve saldırılar’. Siber güvenlik için ayrıca bir makale kaleme alacağım.

Dünya üzerinde yaşanan olayları anlamak için iyi bir analiz argümanına sahibiz aslında; bütün bu olup bitenler (hatta bir türlü bitmeyenler) karşısında kimler kazanıyor, kimler kaybediyor? Bu sorunun cevabını verdiğimizde yaşananları anlamamız daha kolay ve isabetli olacaktır.

Önce şu tespiti yapalım, tüm küre düzeyinde adeta bir ‘mülksüzleştirme’ furyası yaşanmaktadır. Mülkiyetine gerçekte sahip olamadığımız metalar yoluyla, birileri yolunu bulurken, insanların çoğu elindeki avucundakini de kaybediyor. Bir yıllık taksitle edindiğimiz bir eşya, beş yıllık bir borçla satın aldığımız bir otomobil, on yıllık bir krediyle aldığımız bir konut acaba ne kadar ‘bizim’? Hadi elimiz sıkıştı satalım, devredelim, teminat gösterelim… yapabiliyor muyuz bunları, hayır!..

Aldığımız bir eşya, adı ne olursa olsun bir iki yılda, bilemediniz üç beş yılda modası geçtiği ve yeni ürünler devreye girdiği için kısa sürede değersizleşiyor. Esasında bu insanın emeğinin değersizleşmesi değil midir? Dolayısıyla da insanın değersizleşmesi… İşte burada bir gerçeklik dayanıyor kapımıza; ‘uluslararası kölelik’. Bir devletin vatandaşı, başka bir devletin vatandaşı olan küresel egemen gücün bir çeşit kölesi oluyor. Parasıyla ve emeğiyle çağdaş kölelik yapıyor. Ne tüketeceğine ve nasıl yaşayacağına o karar veriyor.

Kritik bir başka konu, ulusal otoritelerin ekarte edilmeye ve tek bir küresel hegemonik gücün tüm güçleri eline geçirme eğilimidir. Ulus devletin başına zaten 1970’lerden bu yana gelmedik kalmadı. ‘Zayıf Devlet’ safsatasıyla zaman ve efor kaybedildi. Akıllanmadılar yine ‘devlet’le uğraşıyorlar. Şimdi de küresel ağaların büyük oyunları ve hibrid savaşlar çıktı karşısına devletin. Bu amaçlarına ulaşmaları durumunda devleti devlet yapan asli unsurlar olan ülke yani toprak, millet yani vatandaş, egemenlik yani meşru siyasi otorite ulusun elinden alınacak ve uluslar bir nevi topraksız ve bağsız bırakılacak. Bunun illa da fiziken gerçekleşmesi gerekmiyor. Günümüzde ‘Metaverse’de yani sanal dünyada emtia ve emlak alınıp satılmaya çoktan başlandı bile. Türkiye’de Metaverse üzerinden sanal arsa satışları da gayet iyi gidiyor. En çok rağbet gören yerler İstiklal ve Moda. Fiyatına gelince metrekaresi 4 bin dolara kapış kapış gidiyor. Bir zamanlar Galata Köprüsünü satan efsanevi dolandırıcı ‘Sülün Osman’ hikâyesini hatırlamamak mümkün mü?

Peki, bu kaotik ve karanlık gidişata dur demek için hiçbir şey yapılmıyor mu? Sorunun cevabını vermek, bu soruyu sormak kadar kolay değil tabi. Evet, yapılıyor, ya da yapılıyor gibi gösteriliyor veya yapılacak ama yaptırmıyorlar. Uluslararası kuruluşlar, küresel bazı örgütler, sivil inisiyatifler, kimi politik hareketler ve partiler, büyük ölçekli sivil toplum kuruluşları, bilim insanları, düşünürler ve sanatçılar ve sayıları çok olmasa da politikacılardan bir kısmı direnç göstermeye çalışıyor. Girişimlerde bulunuyorlar. Bunların birçoğunu zaten sizler de biliyorsunuz. Fakat bunların tüm çabaları küresel egemenler karşısında cılız kalıyor. Bir taraftan da aynı küresel egemenler dostlar alışverişte görsün kabilinden yoksullara el uzatıyorlar (gibi görünüyorlar). Ama neticeye baktığımızda kaybedenler, yine kaybetmeye, kazananlar da yine kazanmaya devam ediyor.

Bu makalemde bu aşamada, bahsettiğim gidişata biraz olsun ‘dur’ diyebilmek için geliştirilen bir girişimden bahsedeceğim: ‘Küresel İlkeler Sözleşmesi’. Küresel İlkeler Sözleşmesi (Global Compact) Birleşmiş Milletler Genel Sekreteri Kofi Annan tarafından ilk olarak 31 Ocak 1999 tarihinde Dünya Ekonomik Forumu’nda yaptığı konuşma sırasında önerilmiş ve 26 Temmuz 2000 tarihinde Birleşmiş Milletler merkezinde başlatılmıştır. Bu sözleşme yasal yaptırımı olmayan gönüllü bir uygulama. İmzalayan kurumları küresel ekonominin dengeli ve sürdürülebilir bir şekilde büyümesini sağlamak için gerekli çevresel ve sosyal konularda belli ilkelere uymaya tüm dünya halkları için yatırımlar yapmaya çağırıyor. Yaklaşık 4000’e yakın şirket ve sivil toplum kuruluşu tarafından imzalanan Küresel İlkeler Sözleşmesi imzalayan kuruluşlar için insan hakları, çalışan hakları, çevre ve yolsuzluk gibi konular çerçevesinde 4 alanda 10 temel prensip etrafında şekillenen bir yol haritasıdır. Bu yol haritasının ana başlıkları ve maddeleri şu şekildedir:

İnsan Hakları

İlke 1: Etki alanları içinde evrensel insan haklarının korunmasına destek ve saygı gösterilmesi

İlke 2: Kendi kuruluşlarının insan hakları ihlaline karışmamış olmalarının sağlanması

Çalışma

İlke 3: Örgütlenme özgürlüğü ve toplu sözleşme haklarının etkin bir şekilde tanınması

İlke 4: Her türlü zorlayıcı ve baskı altında çalıştırmanın engellenmesi

İlke 5: Çocuk isçiliğinin etkin bir şekilde önüne geçilmesi

İlke 6: İşe alma ve çalışma süreçlerinde ayrımcılığın önlenmesi

Çevre

İlke 7: Çevre ile ilgili konularda, zarar oluşmadan önleyici yaklaşımın desteklenmesi

İlke 8: Daha etkin bir çevre sorumluluğunun yaygınlaştırılması için girişimde bulunulması

İlke 9: Çevre dostu teknolojilerin geliştirilmesi ve yaygınlaştırılmasının özendirilmesi

Şeffaflık ve etik değerler

İlke 10: Rüşvetin ve kara para ile ilişkilerin önlenmesi

Türkiye Küresel İlkeler Sözleşmesi’ne resmi olarak BM Kalkınma Programı (UNDP) Türkiye Ofisi’nin, Türkiye İşverenler Sendikaları Konfederasyonu (TİSK) ile iş birliği içinde organize ettiği 15 Ekim 2002 tarihli özel bir toplantı ile başlamıştır. Türkiye’den 160 kuruluş Birleşmiş Milletler Küresel İlkeler Sözleşmesini imzalamıştır. TÜSİAD da 16. Kalite Kongresi kapsamında 12 Kasım 2007 tarihinde İstanbul’da gerçekleştirilen ‘Küresel İlkeler Sözleşmesi Liderler Gala Yemeği’nde Küresel İlkeler Sözleşmesi’ni imzalamıştır.

Örnek olarak verecek olursak; EGİAD (Ege Genç İş Adamları Derneği),15 Ocak 2013 tarihi itibariyle Türkiye’den Global Compact’a üyeliğe kabul edilen sınırlı sayıdaki saygın şirket ve kurum arasına girmiştir. EGİAD, 8 bine yakın şirket, sivil toplum kuruluşu ve eğitim kurumu tarafından imzalanan Global Compact’a Ege Bölgesi ve İzmir’de üyeliği kabul edilen ilk ve tek sivil toplum örgütüdür. Dünyada karşılıklı bağımlılık arttıkça, küreselleşmenin güvenilir bir parçası olmanın önemi de artıyor. Örneğin, artık ihracat için ISO belgesi bir gereklilik haline geldi. Basel II ve Basel III nedeniyle küçük büyük tüm kurumların finansal risk değerlendirilmesi de zorunlu hale geliyor. 

Konunun bir diğer yanı hem firmalar ve kurumlar hem de kamuoyu açısından önem arz eden ‘kurumsal sosyal sorumluluk’tur. Kurumsal sosyal sorumluluk da henüz mecburiyet haline gelmiş olmamakla birlikte Birleşmiş Milletlerin ‘Küresel İlkeler Sözleşmesi’ gibi girişimlerle küresel ağların güvenilir bir odağı olmanın bir kanıtı ve göstergesi olacak gibi görünmektedir. Bu tür gelişmeleri Türk firmaları yakından takip edip, bunların gelişimine katkıda bulunup, zorunluluk haline gelmeden çok önce iş süreçlerinin bir parçası haline getirmeleri önemlidir.

Küresel İlkeler Sözleşmesini imzalayan kurumlara ve firmalara yönelik en iyi uygulama örneklerini paylaşma, birbirlerinden öğrenme ve etkili bir diyalog kurma ortamı oluşturabilmek için toplantı ve etkinlikler yapılıyor. Bu tür buluşmaları da takip etmek yararlı olacaktır. Ülkemizden çok daha fazla kurum ve liderin küresel konularda öncü ve örnek uygulamalar geliştirmesi ve bunu uluslararası platformlarda etkin bir şekilde tanıtması, ülke imajını geliştirmek açısından önemli katkılar sağlayacaktır.

Sitemizden en iyi şekilde faydalanmanız için çerezler kullanılmaktadır.