bursagorus.com.tr
2021-10-05 21:57:25

Barınamayanlar

İbrahim Yusuf Yavuz

05 Ekim 2021, 21:57

Devlet ve insan ilişkisi, insanlık tarihi kadar eski ve komplike bir şekilde süre gelmektedir. İnsanın bir aracı olarak devletin varlığı, günümüzde devletin aracı olan insana evrimleşmiştir. Öyle ki birey ve devletin birbiri ile kurdukları bağ, satıcı ve alıcı arasında kurulan bağ ile özdeş konumdadır. Bu nedenle iki olgunun varlık sahaları birbirlerinden ayrık gelişmektedir.

Başka bir ifade ile devletin misyonu, o devletin insanının misyonu ile denk gelmediği noktada ikili bir aksiyon gerçekleşmesi söz konusu olamaz. Bu durum Türkiye özelinde de ne yazık ki geçerlidir. Ahmet Hamdi Tanpınar’ın günlüğüne not aldığı şu sözler tarihsel süreçte Türkiye halklarının gelişim ve ilerleme adına nerede olduğumuzu gözler önüne sermektedir. “Türkiye evlatlarına kendisinden başka bir şeyle uğraşma imkânı vermiyor.” Bu cümlenin küresel ve bölgesel ağırlığı eşiğinde Türkiye halkları içine düştüğü hiçbir pratiği çözme gücünü kendinde bulamamaktadır.

Zira birey, kişisel eksikliklerini gidermek ve koşullarını çağına uygun hale getirmeye uğraşmaktan, çağının gereksinim ve zaaflarını görememektedir. Bu durumu taşra kabul edilen bölgelerde okuyan öğrenci gruplarında gözlemlemek daha mümkün haldedir. Örneğin Erzurum’da okuyan öğrencinin, Erzurum için söyleyeceği sosyal ve kültürel eksiklikler açık ve aşikardır.

100 bine yakın talebe grubunun olduğu Erzurum için, bu kitlenin kültürel veya sosyal ne gibi üretimlerde bulunmadığı veya bulunamadığı Ahmet Hamdi’nin günlüğüne yazdığı cümlede yer almaktadır. Ne var ki aynı öğrenci grupları, çehresine veya şehre değer katmak da yoksun veya yoksuldur. Çünkü öğrencinin politiği, bireysel yaşamının teminatını aramakla geçmektedir.

Kendi varlığını düşünmekten, şehrin yapısına katkıda bulunması beklenemez bir hale devinmiştir. Umut ve gelişim adına bel bağladığımız kuşakları kendi içerisinde iğdiş ederek gerek öz benliklerine gerekse çevreye olan davranışlarını tumturaklı bir hale sokmaktayız. Neredeyse her bireyin mutlak şikâyet ettiği ve şikâyet ettiği alana dair bir çözümünün olmasına karşı, eylemdeki noksanlık ya bir cesaret ya da düşünsel bir zaafın göstergesi olabilir. Buradan hareketle kuşaklarımızı tanımlarken kullandığımız temel olgular, Z Kuşağı için umut etmemizin önünü kesmektedir. Sürekli şikâyet eden, sorun gören, çözüm üreten ve bir o kadar eylemden kaçan bir ahali.

Bu çerçevede gündemimiz meşgul eden “Barınma” sorunu da yukarıda bahsettiğimiz alanın etkilerinden bir tanesidir. En temel ihtiyacı olan barınma durumuyla alakalı sorun görüp, pratik bir eyleme başvurarak #barınamıyoruz diyen bir kitlenin, ülke politiği tarafından bir takım sessiz harfleri yan yana getirerek, terörist muamelesi görmesi, iğdiş etmenin bir örneğidir. Gerçekliği tartışılır açıklama veya yaftalamalarla nasıl olur da sorun ile çözüm birleştirilebilir? Kamu vicdanınca rahatsız edici açıklamalar eşiğinde düşünülmelidir ki “Barınamıyoruz” diyerek eylemde bulunan bir gencin, ülke politiğinde terörist olarak atıf edilmesi geleceğimize yapılan en büyük saldırıdır. Sorunu görmüş, çözümü üretmiş, eyleme geçmiş bir grup gencin karşılaşacağı politik tavır bu mudur? Bu jenerasyon ülkesine veya kişisel bir problemine dair eyleminin karşılığı terörist olmak ise hangi sorunu, hangi çözümle ve hangi yöntemle sonuca ulaştırmalıdır?

Sitemizden en iyi şekilde faydalanmanız için çerezler kullanılmaktadır.