bursagorus.com.tr
2021-11-16 09:39:44

Bir Kitap Manifestosu: Aydınların İhaneti

İbrahim Yusuf Yavuz

16 Kasım 2021, 09:39

Günümüzde yapılan aydın ve entelektüel ayrımına dair tartışmaların kaynağı insanlık tarihi kadar eski bir fenomen olarak varlığını sürdürmektedir. Bireyin sosyal kimliğe eriştiği andan itibaren varlığa geldiği üst kimlikler, toplumsal ihtiyacın hiyerarşik mantalitesi ekseninde değerlendirilmektedir. Kişi öz ile norm arasında kurulan ilişiğin belirli aksiyonları içerisinde iyi ve kötü kavramlarına göre biçimlendirilmektedir. Örneğin bir meslek grubunun iyiliği o meslek gurubunun hizmet sahası ile eşdeğer tutulurken aynı noktada kötü veya kötümserlik de mesleğin icrasında yaşanan sorunlardan ortaya çıkmaktadır. Buradaki handikap ise meslek gruplarına entegre edilen etik unsurun kimi zaman çiğnenmesi gereken nüveleri içerisinde barındırıyor olmasıdır. Başka bir ifade ile sıfatlar, sıfat olmakları bakımından kendine has zorunlulukları da içerisinde taşımaktadır. Öğrenci olmak öğrenciliği, terzi olmak kumaş ile iştigali gerektirdiği gibi aydın ve entelektüel olmak da kendine has zorunluluk sahalarına gebedir. Düşünsel bağlamda bunun herhangi bir olumsuz önermesi yer almasa da pratik alandaki karşılığı ideali ile uyuşmamaktadır. Zira aydın olarak tanımlanın aksiyona dair görüleri bireyliğinden yalıtık anlamlandırılmaktadır. Buradaki mahiyet berberin özel yaşam alanı ile aydının özel yaşamı benzer potada değildir. Keza entelektüelin özeli ile görevi birbirine girmiş, aynı neden-sonuç ilişiğine hizmet ediyor noktadadır.

“Bugün siyasi ihtirasların aynı kişide başka ihtiraslara ilişkilerinde de büyük bir ilerleme kaydettiğine inanıyorum. Siyasi ihtiraslar, genellikle varsayılanın tersine eski Fransız burjuvazisinin ilgisini daha çok çekiyordu kuşkusuz; ama para ve zevk tutkusu, aileye bağlılık ve gösteriş merakı daha çok ilgilerini çekiyordu.” A.g.e., s.15

Bir Kitap Yazarı: Julien Benda

“Batı’da Aydınlar hakkında ilk kapsamlı eleştiri XX. yüzyılın başlarında Julien Benda’dan gelir. Benda’ya göre, aydınların hakikat duygusu artık zayıflamıştır. Onlar, şimdilerde siyasi ihtirasların güdümündedirler. İktidarın muhalif görünen sözcüleridir. Esasen kendi gruplarının çıkarlarını kollamak adına da sonsuz bir kin ve nefret duyarlar. “ A.g.e., s.1.

19. ve 20. Yüzyıl felsefi düş dünyasının gelişim serüveni içerisinde yazar ve filozofların düştükleri sosyal çehrenin günah keçisi arayışı Benda’da, aydınlar olarak gelişim göstermektedir. Benda’nın günah keçisi olarak aydınlar, başlı başına temelsiz bir yapıda değildir. O aydınları tanımlarken kullandığı kavram veya olayları tikelden tümele donatarak okuyuşuna yönlendirici argümanlar sunmaktadır. Şahsi pratikleri de söylem dili ile aynı olan Benda’nın bireysel yaşamı, Aydınlara İhanet kitabı gibi, kişisel ihtirasları ile savaşma öncülü noktasında çatışmaktadır. Öyle ki savaş koşullarında dahil ortaya attığı rapolar dönemin güç odaklarına dair destekleyici ögeleri barındırmıyordu. Bu bağlamda yazar olarak Benda ile birey olarak Bende aynı minvalde değer görüyordu. Bir başka ifade ile Benda okuması yapmak ile Benda’yı tanımak temelde aynı anlam dünyasına imkân tanımaktadır. Bu ise bir düşünür ulaşmak isteyeceği önemli kazanımlardan bir tanesidir.

“Fransız düşünür ve yazar. Yahudi bir ailede dünyaya gelir. 1894’te Paris Üniversitesi’nden mezun olduktan sonra, 1898’de Dreyfus vakası üzerine yazılar yayımladı. Benda, bu olaydan sonra muhalif duruşu ve polemikleriyle sesini duyurdu. Henri Bergson’un sezgiciliğine karşı 1912’de kaleme aldığı Bergsonculuk adlı yapıtında rasyonalizmi savundu. L’ordination romanı ile edebiyat sahasında ün kazandı. Charles Péguy’nin kurucusu olduğu dönemin faal dergilerinden Cahiers de la Quinzaine’de yazılar kaleme aldı. Belphégor adlı yapıtında dönemin edebî ve sanatsal akımlarını eleştirdi. En önemli yapıtı sayılan Aydınların İhaneti’nde, ırksal ve siyasal nedenlerle doğruluktan ve adaletten sapanları ahlâksal ihanetle suçladı. Bugün Benda ismi, Edward Said’den Noam Chomsky’e kadar birçok düşünürün gözünde entelektüel duyarlılığın gelişimi konusunda kurucu simgelerden biri sayılır.”

Kimin İçin Bu Kitap: Aydınların İhaneti

“Okuyucu, tanımlamakta olduğum itkilerde barınan çok önemli bir etkeni çoktan algılamış olsa gerek. Siyasi ihtiraslar evrensel, tutarlı, homojen, kalıcı ve üstün hale geldi ki, bunun da büyük ölçüde ucuz günlük siyasi gazetelerin işi olduğu herkesin malumu. İnsanların daha yeni icat ettikleri ya da en azından daha önce görmedikleri bir güç kazandıkları, her sabah uyanır uyanmaz gönül rahatlığıyla kendilerini kollarına teslim ettikleri ve kendi ihtiraslarını geliştirmeye yaran bu araç akla geldiğinde insanlar arası savaşlar, yok daha yeni mi başlıyor diye düşünüp kaygılanmaktan kendimizi alamayız.” A.g.e., s.95.

Türkiye sosyoloji olarak evrensel hakikatteki her bir düşünsel ideal bu toprakların gecikmişliği üzerine önemli görüntüler sunmaktadır. Batı-Doğu farkı göz etmeksizin ortaya atılan toplumsal değerlerin önemi Türkiye halkaları için kullanılması gereken önemli şemsiyeler olarak yer almaktadır. Zira ekonomik anlamda kullanılan gelişmekte olan ülkeler niteliği salt bir maddi anlam dünyasının kavramı değildir. Gelişmekte olan ekonomi ile gelişmeye başlamaya niyetli Türkiye, Benda’nın doğurduğu ihtiras çukuruna çoktan düşmüş haldedir. Eserin kavram olarak seçtiği olguları; aydının görevi, işlevi, toplumsal sıfatı, handikabı, ihtirası ve sonucu olarak belirlemek mümkündür. Bu bağlamda yaşadığımız toplumda aydın veya entelektüel kimliğin mahiyetine ilişkin görüleri anlamaya yönelik yapılacak araştırmada Benda önemli bir başvurusu noktasıdır.

Ne İçin Bu Kitap: Aydınların İhaneti

“Patlak veren sınıf ve ırk kaynaklı birçok korkunç nefreti, uzun süren durgunluk ya da hiç değilse suskunluk dönemleri takip ediyor. Uluslar arasındaki savaşlar yıllarca sürüyor belki ama nefret sürmüyor. Bugün siyasi nefretlerin tek bir günde son bulmadığını görebilmek için sabahları herhangi bir günlük gazeteye göz atmamız yeterli. En iti durumda, bu nefretlerin bazıları bir an sessiz kalıyor; aniden öznenin bütün gücünü kendisine yöneltmesini talep eden bir nefret uğruna yapıyorlar bunu.” A.g.e., s.28.

Adından da anlaşılacağı üzere Aydınların İhaneti eseri, sıfat olarak şahsını tanımlayan veya toplumsal bilincin tanımladığı bireylerin, kişisel yaşamları ile görevleri arasındaki bağın tikelleşmesini ele almaktadır. Bu tikelleşmeyi, tekelleşme olarak da tanımlamak mümkündür. Keza Aydın ile iktidar arasındaki ilişkinin düşünsel birliği ve aydının bu ilişkiden sağlayacağı bireysel kazanımlar çok sesli yapıyı yok etmektedir. Aydın, bireysel yaşamının yoksunluğunu, varlığa iktidar aracılığıyla getirerek, aydınlığının içini boşaltmaktadır. Başka bir ifade ile aydın, bireysel ihtiraslarını, toplumsal misyonuna tercih ederek gerek sıfatına gerekse toplumuna bir ihanetin eşiğini geçmektedir. Bu bağlamda tercih edilen ihanetin çeşitliliği kimi zaman siyasi iken kimi zamansa gündelik yaşaman basit metalarından birkaçı olmaktadır.

Aydın’ın tanımı yapmakta kullandığımız her kavramın kökeninde, sosyal aklın yönlendiricisi ve güvenli limanı anlamı taşıyan birçok ilişik söz konusudur. Bu ilişkiler ağının Aydın üzerine yüklediği ortak bilincin savunucu ve öncüsü olma, Aydın’ın hem gücüne hem de fikir dünyasına önemli katkılar sunmaktadır. Ne var ki elde edilen gücün kullanımı da kazanımı kadar zorlu bir süreçtir. Aydın gücünü kullanmada tercih ettiği argümanlarla kimi zaman ölümsüzlüğü elde ederken kimi zamanda kendini yavaş yavaş yok etmektedir. Bu süreci insan aklının ve gelişiminin bir örneği olarak deneyimlemek her ahali için mümkündür. Öyle ki Türkiye toprakları içerisinde aydın olarak nitelenen ancak eylemleri ile aydınlığın bile içini boşaltan bireylerden, aydın niteliğini zorla verdiğimiz ve akıl dünyamızda ölümsüzlüğe layık gördüğümüz onlarca yaşam mevcuttur. Tüm bu bağlamlar eşiğinde eserin gerek biz gerekse evrensel düzlemde sosyolojik bir sıfatın handikaplarını göz önüne çıkardığı söylenebilir.

Hangi Yayınevi Hangi Çeviren: Doğu-Batı Yayınları

Eserin birçok yayınevi tarafından çevirisi olmakla birlikte alıntıları yaptığımız eser Doğu-Batı Yayınları tarafından kaynak gösterilmiştir. Çevirisi ise Cem Soydemir tarafından yapılmıştır. Cem Soydemir; 1967 Ankara doğumlu. ODTÜ Sosyoloji bölümü mezunu. 1994’ten beri birçok kitabı Türkçeye kazandırdı. Ağırlıklı olarak edebiyat kuramı, sanat tarihi, sinema, eleştirel teori, sosyoloji, felsefe, siyaset bilimi ve sanat alanlarında kitap ve makale çevirileri yaptı. Muhtelif kitapların editörlüğünü üstlendi. Müzikle uğraştı. Kum heykel sergilerinde küratör olarak görev aldı. Çevirdiği eserlerden bazıları: Craig Brandist, Bahtin ve Çevresi; Claire Colebrook, Gilles Deleuze; Julien Benda, Aydınların İhaneti; George Basalla, Teknolojinin Evrimi; V. N. Voloşinov: Freudculuk; Alexander Nehamas Nietzsche: Edebiyat Olarak Hayat; Thomas More, Ütopya (Doğu Batı); Mihail Bahtin, Karnavaldan Romana; Sanat ve Sorumluluk; Keith Ansell-Pearson, Kusursuz Nihilist; R. W. Connel, Toplumsal Cinsiyet ve İktidar (Ayrıntı); Mihail Bahtin, Dostoyevski Poetikasının Sorunları; György Lukács, Roman Kuramı; Thorsten Botz-Bornstein, Filmler ve Rüyalar; Daniel Frampton, Filmozofi (Metis); Vernon Hyde Minor, Sanat Tarihinin Tarihi; Yael Navaro, Kurmaca Mekân: Kuzey Kıbrıs’ın Duygu Coğrafyası (Koç Üniversitesi Yayınevi)

Sitemizden en iyi şekilde faydalanmanız için çerezler kullanılmaktadır.