bursagorus.com.tr
2021-10-19 21:23:40

Bir Kitap Manifestosu: Üç Kız Kardeş

İbrahim Yusuf Yavuz

19 Ekim 2021, 21:23

Klasiklerden sonra roman, öykü ve hikâyelerle arasına mesafe girmiş bir okuyucu olarak, biraz tesadüf biraz da merakla okuduğum Üç Kız Kardeş romanı, bu haftaki misafirimiz olacak. Ne zaman ve nasıl başladığını bilmediğim, kurmacalara karşı gelişen uzaklık hissi, her bir kurmaca eserin başlangıç aşamasında şahsımı derin korku ve kaygıya sürüklüyor. Zira insanlık tarihinin sosyal ve kültürel mirası olmaklığı bakımından önemli bir yere sahip olan kurmaca türleri, yakın yüzyılda utanç ve iştiha dolu bir hal almış durumda. Öyle ki Arsen Lüpen’in kötülüğü ile modern zamanların kötü karakteri arasındaki ayrım, bilinç ve nedensellik ilkesinden yoksun ilerlemekte. Günümüz kötüsü veya daha genel anlamıyla karakterleri, eylemlerinin nedenselliği olgunlaşmamış tipler olarak karşımıza çıkmakta. Bu durum salt yazılı kaynak olan kurmacalarda değil, görsel sanatlar veya geniş anlamıyla televizyon dünyasında da kendini göstermektedir. Duygu durumu, eylemi, söylemi veya düş dünyasını etkileyen önemli unsurlar olmaksızın, salt insan olması nedeniyle ve basit etki-tepkilerden beslenerek; iyi, kötü, kıskanç, kibirli, cimri, utangaç olan birçok karakter olduğu düşünülen tipler söz konusudur. Ek olarak tip ve karakter ayrımı için, derinlik nosyonunu göz önünde tuttuğumu ve ayrımı buna bağlı olarak düşündüğümü söylemem gerekir. Bu minvalden hareketle kurmaca türünde şahsımın veya tarihin öne çıkardığı yapıtlar da temel unsur, dile gelen söylemin ve aksiyona tabii eylemin nedenselliğidir.

“Bir kitabın ancak bize gizli bir diyalog sunduğu oranda başarılı olduğuna inanırım.” J. Ortega. Kitlelerin Ayaklanması, İş Bankası Kültür Yayınları, 2018, s.49.

21. yüzyılda bilginin üretimden ziyade değişime evirildiği, kendini gerçekleştiren kehanetlerin görünür olduğu, tüketim nesnesinin insan tabiatına kadar sirayet ettiği hemen hemen herkesin malumudur. Böyle bir zaman diliminde, kurmaca eserler için beslenecek kaynakların çağın sosyolojinden çıkması kaçınılmazdır. Ne var ki çağı ile örtük olan ve bir noktada çağını aşmayı öngören yapıtlar kendilerine tarihsel süreçlerde yer bulacaktır. Bu nedenle J. Ortega’dan da alıntıladığımız üzere, eserlerin bizlere sunacağı en önemli ögelerden biri, şahsımıza yönelik bilgi türleridir. Başka bir ifadeyle her bir okuyucunun bireysel yaşamına dair payelerin ve bu payelerin işlenebilir bilgi aracına dönüştürülebilir olmasıdır. Kurmacanın kökenine koyulan klasik kendini bulma, görme veya hissetme normu günümüzde ne yazık ki tek başına yeterli gelmemektedir. Zira genel okuyucu, gündelik yaşam pratiklerinde maruz kaldığı araçlarla, kendini ve düş dünyasını birçok pratikle aksiyona sokmaktadır. Örneğin sosyal medyada milyonlarca içerik arasından, kişinin tercihlerine yönelik karşısına çıkan basit bir video bile, insan tabiatının kendini görme, tamamlama, şahsından bir parça bulma ihtiyacını azaltmış ve hatta bu ihtiyacı ortadan kaldırmıştır. Böyle bir akış içerisinde de yazılı kaynakların hem ulaşacağı kitle azalmış hem de işleyişleri zorunlu olarak değişmek durumunda kalmıştır.

“Onlar öyleydi, ben böyleydim, haklıydım, haksızdım, yanlıştı, doğruydu, o yaptı, ben yapmadım derken nasıl da çarçur ediyormuş meğer insan hayatını.” A.g.e, s.16.

Yukarıda üstünde duruğumuz sorunlar, kurmaca üzerinde yapacağımız inceleme veya okumada, bize öncelik oluşturması açısından önemli bir yer tutmaktadır. Zira kurmaca eserin de günümüz koşullarında, kuram kitapları kadar sorumluluk alması gerekliliği doğmuştur. Buradan hareketle ele alacağımız Üç Kız Kardeş kitabını değerlendirmek daha doğru olacaktır.

***

Bir Kitap Yazarı: İclal Aydın

İnsanı tanımlarken düşünürlerin veya sıradan bireylerin kullandığı birçok kavram, bazen yaşamın içerisinde kendine yer bulamamaktadır. Güç İstenci’den rasyonaliteye uzanan insan tabiatına dair görüler, kimi zaman birebir varlığa bürünür kimi zamansa tarihin içerisinde yok olup gider. Bu nedenle bir ismi veya insanı tanımak, onu öncelikli olarak kategorize etmekle imkanlı hale gelir. Zira sıfatlandıramadığımız veya yerini belirleyemediğimiz her kişi, bizim için belirsizlik unsurudur. Bu durum gündelik yaşam içerisinde tanıştığımız bir insanı, arkadaş, eş, dost, düşman gibi bireysel sıfatlarla tanımlayarak veya söylem diline göre kategorize ederek gerçekleşir. Hayatımızın içerisinde belirli bir yeri veya tanımı olan her birey, bu yeri edinmesi ve koruması bağlamında bedel ödemek zorunda kalmıştır. Dost olarak sınıflandırdığımız kişinin dostluğu veya pilavcı olarak tanımladığımız kişinin pilav yapması onu kategorize etmemize yeterlidir. Öte yandan düş dünyamızda belirli bir tanımı olan bireyin bu tanıma veya sıfatına uygun düşmeyen bir pratiğini de anlamak veya kabul etmek oldukça zordur.

“İnsanı, içine akan yaranın kanı öldürüyor. Dışarı akan o kanı gören varsa anlıyor halinden.” A.g.e, s.313.

Üç Kız Kardeş kitabının yazarı İclal Aydın ismi büyük bir çoğunluk için oyuncu sıfatı ile kategorize edilmektedir. Keza eğitimi ve genel olarak çalışmaları da oyunculuk üzerine olduğundan, böyle bir sınıflandırmanın herhangi bir sorunlu yanı bulunmamaktadır. Yukarı da bahsettiğimiz kategorize halinden hareketle İclal Aydın’ı oyuncu olarak sınıflandıran kişiler için, onu bir yazar olarak ele almak başlı başına zorlu bir sürece gebedir. Kişi hem aklındaki oyuncu imgelemini kırmak hem ona yeni sıfat vermek hem de bu yeni sıfatı koruması için zaman tanımakla karşı karşıya kalır. Buradan bakıldığında sıfırdan bir yazarlık imgelemi oluşturmak daha kolay ve imkanlı görünmektedir. Öte yandan hayatın içerisinde de karşılaştığımız örneklerden hareketle durumu biraz daha genişletecek olursak, belirli bir süre arkadaşımız olan ve sonradan eşimize dönüşen insanların var olduğu düşünüldüğünde, bazı bireylerin sınıflandırmasında ayrıcalık veya sorumluluk farkı kendini göstermektedir. Öyle ki Cemal Süreya’nın şu cümleleri de durumu açıklamada yardımcı olacaktır; “Ben senin; sevgilin, eşin, baban, ağabeyin, arkadaşınım. Biri bitse biri kalır. Seni hiç bırakmayacağım.”

Bir oyuncu olarak izlediğim, beğendiğim ve oyunculuk sıfatı ile zihnimde kategorize etmekten zevk duyduğum İclal Aydın’ı, Üç Kız Kardeş eserini okumadan önce yazar olarak sınıflandırmak benim için bir hayli zordu. Zira var olduğu haliyle aklımda yarattığı imgelem, kusursuzdu. Bu nedenle yazdığı eseri okurken de “sınıflandırmam” bana hep eşlik etti. Ancak Üç Kız Kardeş metinini bitirdikten sonra gerek romanın içerik ve işlenmesi gerekse 15’den fazla yazılı eseri olan İclal Aydın’ın diğer çalışmalarını merak etmiş olmam “acaba ben mi yanlış kategorize ettim” sorusunu sordurdu. Oynadığı filmlerden birkaç kesit izledikten sonra yanlış kategorize etmediğime kanaat getirdim. Ne var ki bir yandan da devamını merak ettiğim, diğer yazdığı şeylere düşünce kabarttığım yazar olarak zihnimde sınıflandırma savaşı başlatmıştı. Bu incelemeye başlamadan önce Üç Kız Kardeş kitabının bir nevi devamı olan Kalbimin Can Mayası adlı eserini sipariş ettiğimde “ve” bağlacı sınıflandırma savaşını kazanmış, İclal Aydın zihnimdeki kategorisine, Oyuncu ve Yazar olarak işlenmişti.

***

Kimin İçin Bu Kitap: Üç Kız Kardeş

Öncelikli olarak “Kimin İçin Bu Kitap” bölümünü genelde kuram kitapları için belirlemiş olsak da bugün ki incelememize konu olan Üç Kız Kardeş romanı bağlamında da bu başlığı kullanabiliriz. Zira eserin kendi iç pratiğinde yer alan çatışmalar, bir kişiden ziyade genel düşünceye yöneldiğini söylemek mümkün. Günümüzün klasikleşen ve gerçekleşmesi muhtemel olan görülerden yalıtık teması, eserin yazılı kaynaktan çıkmasına imkân tanıyor halde. Keza bu imkânlı hal, salt şahsımın bir fikri olmasa gerek ki eserin televizyon dizisine çevrilmesine yönelik çalışmaların olduğu bilinmekte. Bu bakımdan sevindirici bir haber gibi görünse de romanın bağlamından koparılıp, günümüz arz-talebine kurban edilmesi, başka bir endişe unsuru olarak düşünülebilir. Eserin yazılı hali her türlü okuyucuya yönelik, sosyal ve kültürel göstergeler barındırmakta iken televizyon prensiplerinin(!) romanı nasıl bir iğdişe maruz bırakacağı ayrı bir merak konusu. Zira romanın orijinalliği tam da günümüz tüketim ve iştihasına yönelik alternatif söylem dilinde yatmakta. Buradan hareketle “Kimin İçin Bu Kitap” başlığı adı altında söylenebilir ki; tüketim, iştiha ve bayağılıktan uzak, geçmiş dönemlerin akılda kalan dokularını barındıran ve arzu eden kişiler için.

***

Nasıl Bu Kitap: Üç Kız Kardeş

Türkan, Derya, Dönüş isimli Üç Kız Kardeş’in hikâyesini anlatan eser, bu anlatımını, yaşamın içerisinden, olanaklı ve rasyonel bağlamda ele almaktadır. Gerçeğin hayale, aklın ideale satıldığı ve sadece söylemden ibaret yapıtlardan ziyade Üç Kız Kardeş, başlı başına gündelik pratiklerimizde denk gelebileceğimiz bir olay örgüsüyle karşımıza çıkıyor. Okuyucusunu ne aşk masalının içinde ne de anlamsız acıların gölgesinde boğan eser 3 bölümden oluşuyor. Zaman ve mekân olgularının değiştiği, dönemler arasında geçişlerin olduğu roman da her bir karakter, eylemlerinin nedenselliği ile var oluyor. Kitabın sürprizlerini vermeden sırası ile şunları söyleyebilirim ki; Bireysel tercihlerimizin nedeni, aile ve aile kavramının ne’liği, kardeş olgusunun niteliği ve mutlak olan bir iyinin mümkün olup olmadığı üzerine düşünceler bulabilirsiniz. Şahsım için işlenişi, akıcılığı ve anlatım dilindeki naifliği bağlamında hızlı ve kolay okunan eserdeki tek eksik, bazı karakterlerin az konuşması. Ne var ki bu eksiklik de o karakterlerin konuşmasını istememi sağlayan kaynak. Temelde o karakterler benim istediğim kadar konuşuyor olsalar, konuşmadığında anlattıklarından daha fazla bir anlam taşımayacaklar. Yine de Mesut ve Rüçhan ile ilgili duymak istediklerim var.

***

Hangi Yayınevi Hangi Çeviren: Artemis Yayınları

Yayınevi ve yayıncılık üzerine daha önce bahsettiğimiz görü ve tecrübelerden hareketle bu eserde karşımıza çıkan önemli bir sorun söz konusu. O da kitabın basım, kalite veya editörüyle çalışmalarından ziyade “roman veya kurmaca okuyucusunun imgelemine sınırlar koymak” şeklinde ifade edilebilir. Aktif bir kurmaca okuyucusunun, zihinsel pratiklerden aldığı hazzı ve okuduğunu kendi başına hayal etme özgürlüğü, kitabın kapağı dolayısıyla, ne yazık ki elinden alınmaktadır. Buradaki tercihin günümüz arzına uygun geliştiğinin farkında olarak söyleyebilirim ki bu durum önemli bir paradoks yaratmaktadır. Zira kitabın kapağında, içinde yazan kurmaca karakterin imgelemi olacaksa, hayal gücünün veya kişisel olarak kuracağımız dünyanın özgünlüğü ne derece mümkün olabilir. Yine de böyle bir kapak seçiminin veya genel olarak yönelimin, okuyucuların talepleri doğrultusunda gerçekleştiği düşünüldüğünde, radikal kararları kimin alması gerektiği ayrı bir tartışma konusudur.

Sitemizden en iyi şekilde faydalanmanız için çerezler kullanılmaktadır.